“Öyle böyle değil hocam. Hadi yaşını başını almış, eğitimi yeterli olmayan, zamana uyum sağlayamamış insanları bir nebze anlıyorum. Hadi sizi de biraz anlayayım, her ne kadar üniversite hocası olsanız da ama gençlere ne oluyor? Dijital bilgilerinin bu kadar zayıf olmasını aklım almıyor.”
Yazı: Prof. Dr. Can Bilgili
Çok dolmuş olmalı ki konuşmasının bölünmesini istemiyor, soluksuzca devam ediyordu.
“Çok kötüler hocam çok kötüler. Nasıl bir öğrenim almışlar nasıl iş yapacaklar anlamıyorum. Şirketler bunları almaz, piyasa bunları siler götürür. Altı üstü bir online toplantı, basit bir ekran paylaşımını nasıl yapamazlar? Sonra bunlar iş dünyasında kendilerine yer bulacaklar, öyle mi?”
Doğrusu çok haklı. Bu çağda, kullanımın oldukça yaygın olduğu bir zamanda halen dijital araçları kullanmayı bilmeyen, hem de üniversite görmüş, okumuş bir kesim var. Hani sonuçta yirmi dört saat ellerinde cep telefonu gezinip duruyorlar, öyle ya da böyle bilgisayar sahipliği bakımından oldukça şanslılar. Hiç mi merak etmez insan? Hiç mi işine yarayacak şeyleri öğrenmeye ilgi göstermez. Varsa yoksa bilgisayar oyunları, alışveriş siteleri.
İş dünyasını ilgilendiren önemli bir STK’da toplantıdayız. Toplantıya katılan gençlerden birinin ses bağlantısını bir türlü düzeltememesinden açıldı konu. Açılmaz olaydı. Yıllar önce yaşadığım, aklıma geldikçe de aynı duyguları tekrar tekrar hissettiğim bir olayı hatırlattı.
Küçük çaplı bir medya şirketinin gazetesinde yönetmen olarak çalışan bir dostum ile şirketin yönetim kurulu üyesi, aynı zamanda aile şirketi olması nedeniyle ortağı olan birisiyle buluşacaktım. Beni yol üzerinden alacaklar sonra da toplantıya birlikte gidecektik.
Üniversite dışında da faal olmaya hevesli biri olarak medya işlerine her zaman ilgim vardı. Ancak yıllarca üniversite içinde kalınca dışarının hızına ayak uydurmak bakımından ne kadar iyi olabilirdim, bu da doğrusu o zamanlar koca bir soru işaretiydi benim için.
Akıllı telefonlar yeni yeni yaygınlaşıyordu. Uygulamaların kullanımı ise yaygın bir alışkanlık değildi. Beni aradılar, bulunduğum yeri sordular. Kendilerine tarif ediyordum ki “ya yok öyle uzun uzun anlatmana gerek yok, bir konum gönder” dediler. “Konumda ne?” diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum. Cep telefonunu biraz kurcaladım ama konum diye bir şey göremiyordum.
Bugünden bakınca haklı olarak herkes “abi amma da cahilmişsin” diyebilir. Ancak dediğim gibi henüz uygulama kullanımı çok yaygın bir alışkanlık değildi. Lakin bu özrü açıklamaya yetmez tabi.
Başıma gelen bu olayla da teknolojiye ne kadar uzak olduğuma tanıklık etmiştim. “Nereden bulacağım bunu?” diye sordum ister istemez. “Whatsapp uygulaması var. Oraya bak” diye yapıştırdılar yanıtı.
“Whatsapp da ne?” diye soramadım. O sırada önünde durduğum eczanenin içine girdim. Çekine çekine sordum. Kasiyer genç bana boş bir ifade ile baktı, sonra cep telefonumu aldı ve uygulamayı yükledi. Açtıktan sonra da uzattı. Kendi kendime uygulama içinden nasıl konum gönderebilirim diye aranmaya başladım. Şaşkınlık hali mi dersiniz, gerginlikten mi dersiniz bir türlü konuyu çözemiyordum. Sorsana oğlum onu da eczanedeki gence? Değil mi ama?
Tam o sırada arama geldi. Arayan yönetim kurulu üyesi olan zattı. “Gönderemediniz mi?” diye sordu. Ben de konumu göndermeye çalıştığımı ancak komut yerini göremediğime dair bir şeyler söyledim. Önce sabırla açıklamaya çalıştı. Ancak anlamıyordum. Beni bu ilişkilere taşıyan arkadaşa mahcupluk mu diyeyim, beceriksizliğime mi söyleneyim bir panik etkisi içindeydim. Sonuç olarak yapamadım. Tam bir cahil gibi hissediyordum. Eskilerin deyimiyle dumur olmuştum. Arayan kişi nihayetinde bir sonuca gidemeyeceğini anlamış olmalı ki çat diye kapattı. Belli ki kızmıştı. Eh haklıydı sonuçta. Sen kalk iletişim alanında hocayım diye ortalarda gezin ama basit bir iletişim aracından konum göndermeyi becereme. Kim olsa kızar, kapatır, üstüne söylenirdi.
O gün sonuçta beni almaya gelmediler, salladılar. İyi de yaptılar.
Bir anda akademik yaşam içinde ne kadar kaybolduğumu, gerçeklikten ne kadar uzak kaldığımı fark ettim. Yerin dibine geçtiğimi anımsıyorum. Tabi ilerleyen yıllarda bu yönümü geliştirmeye odaklandım. Düpedüz gelişen dünyadan kopmuş, halen tuşlu cep telefonlarının dünyasında kalmış olduğumu anlamıştım.
Yıllar geçti, dijitale ilişkin tonla deneyim yaşadım ancak halen yetişmekte zorlandığımı görüyorum. Çünkü değişim çok ama çok hızlandı. Bugün kullanmaya başladığın bir uygulama ya da program bir bakıyorsun ertesi gün güncellenmiş yeni fonksiyonlarla buluşmuş. Üstelik konu artık yalnızca bir kullanma meselesi ile sınırlı değil. Yani kullanmaktan öte kendini onunla bir işe yarar hale getirdiğini de göstermen gerekiyor. Yani piyasa bunu bekliyor. İş dünyasında kimse değişime, dijitalin yarattığı bu yeni ekonomiye ayak uyduramamış insanı kabullenmiyor.
Ancak hal böyle olmakla birlikte değişememe sorunlarıyla yaşadığımız da aşikâr. Dünya teknolojinin itici gücüyle her bakımdan hızla dönüşüyor. Her iş alanında dijitalin, yazılımların, uygulamaların güçlü bir etkisi var.
Belki bir miktar yol almış olabiliriz, ancak ülkece yaşanan dönüşüme uyum gösterme bakımından sorunlarımız hala diri. Toplumun genelini, eski kuşakları geçtim, bilhassa üniversite bitirmiş gençler, yalnızca teknolojinin dönüşümünden değil yaratılan yeni ekonomilerin de neler olduğundan bihaber. İçinde bulundukları dünyayı anlama bakımından çok azının farkındalığı söz konusu.
Açık konuşmak gerekirse bahanesi yok arkadaş. İş yaşamına girecek, dünyayla rekabet edeceksin. En basit uygulamaları, en basit iş programlarını dahi kullanma becerin düşükse artık bu dünyada yerin yok. Bunu anlaman gerekiyor.
Yok hala değişime direniyor musun? Sen bilirsin. Benim gibi yolda bırakırlar.
Comments