Dogmatik Toplum
top of page

Dogmatik Toplum


Katı, dogmatik fikirlerin oluşturduğu politik yapı ve temsilcileri, bir ülkeyi geçtim, basit bir kahvehane buluşması dahil herhangi bir ortamda dahi liberal, eleştirel fikirlerin doğma ihtimaline tahammül edemezler. Her zaman ilk hedefleri, sınır tanımaz özgür fikirlerle hareket eden liberal kafalı insanlar olur.



Yazı: Prof. Dr. Can Bilgili

 

Liberalin, liberalizmin adını duyduklarında bile yerlerinde rahat edemezler. Zira liberaller körü körüne bir fikre, bir inanca ya da kişiye bağlanmazlar. Her konu hakkında düşünülebileceğine, konuşulabileceğine inanırlar. Her konuyu, görüşü eleştirebilirler, her konunun da eleştirilebileceğini kabul ederler.


Oysa dogmatik kişilikler öyle mi? Mutlak değerlerle hareket ederler, öğretilerinin mutlak hakikat olduğuna inanırlar, inceleme, tartışma veya bir araştırmaya dahi ihtiyaç duymadan bildiklerini savunurlar. Kanılarını körü körüne bağlı kaldıkları, inandıkları öğretilerden alırlar, kanıta dayalı bilim ise hiç işlerine gelmez. Katılaşmış görüşlerine bir ayna tutulduğunda aynadan da aynayı tutandan da nefret ederler.


Liberal düşünceli insanların politik bakış açılarında toplumcu ideolojik temelli bir devlet ya da dini bir devlet kurmak gibi ya da devlet gücüyle toplumu dönüştürmeye çalışmak gibi dogmatik bir hedef yoktur. İnsan üzerinde tahakkümü hedefleyen hiçbir yapı, kişi, kuruma itibar edilmez.


Hiç sevilmezler bu yüzden, bunu bilesiniz. Zira bam telinize basabilecek özgürlükte bir hayat anlayışları vardır. Hiçbir şey eleştirilemez, hiçbir şey sorgulanamaz değildir. Hal böyle olunca bu toplumda ne kadar zorlanacaklarını rahatlıkla anlayabilirsiniz.


Kalıp yargılarını, basmakalıp düşünceleri yıkmaya kalkarlar. Zira her düşünce yeninin, ileriye yönelik bir değişimin nüvesidir. Engel tanımazlar, ilerlememenin ilerlemek kadar yıkıcı olduğunu da bilirler.


Ne sanıyorsunuz? Fransız devrimi ve devam eden politik devrimler nasıl oldu? Ya da Batı’da yaşanan ilerici gelişmeler, reformlar, rönesans, hak ve hürriyetlere dayalı düşünceler nasıl doğdu, gerçekleşti? Sosyalizmle mi, faşizmle mi, dini devletlerin yönetim anlayışlarıyla mı ilerleme sağlandı sanıyorsunuz? Şu yaşadığınız demokratik kazanımlar kimlerin mücadelesinin sonucu?


Fransız İhtilali

Yakın dönem, altı üstü 200 yıllık tarihe bir bakarsanız, insanlığın nasıl bir bataklıktan çıktığını, bunun da liberal, özgürlükçü akıllarla nasıl zorluklar içinde gerçekleştirildiğini hemen anlarsınız. Hangi birinden söz edeyim? Krallara, imparatorlara, padişahlara kafa tutan özgürlükçülerden mi yoksa özgür düşünceleriyle putları, tabuları yıkan yeni buluş ve keşiflere imza atan onca yaratıcı akıldan mı? İnanın bunca özgür ruhun çabası olmasa insanlık bu çizgiye zor ulaşırdı.


Şimdi söz tabulardan, basmakalıp düşünce ve yargılardan açılmışken biraz da bundan bahsedelim. Batı film yapımlarını izleyenleriniz çoğunluktur diye tahmin ediyorum. Konuyu oradan açayım. Misal batıda gösterime giren film yapımlarında kurucu liderlerini, önemli politik figürlerini eleştiren, krallarını ya da başkanlarını yerin dibine sokan, yaptıkları işleri yanlış bulduğunu ifade eden çok sayıda film bulabilirsiniz. Ya da dini temsilleri, Vatikan’ı, kiliseyi yalnızca eleştiren değil kimi yerlerde aşağılayan filmler de bulabilirsiniz. ABD mesela, Fransa mesela. Ama bu hal o temsil kişiliklerinin varlıklarını, toplumsal kabul görmesini yok etmez. Liberal bir piyasa düzeni vardır, kimse kimsenin görüşlerini kısıtlayamaz. Bir kanaat oluşacaksa da özgürce ve kamuoyunun zihninde oluşur. Zaten kamuoyu kavramı ve kamuoyuna ilişkin temel görüşler de batı kaynaklı gelişmiş konulardır. Zira kamuoyu özgür bir ortamda var olabilir. Aksi halde kamuoyu oluşmaz kamu diktası oluşur.


Tarih yazımında, filmlerde, gazetelerde, televizyonlarda önemli sayılan kişiliklerin inanılmaz bir şekilde eleştirildiklerini görebilirsiniz. Şimdi dönelim bir de ülkemize bakalım. Kim böylesi eleştirel içerikler düşünebilir, paylaşabilir veya medya üzerinden yayınlayabilir? Ya da geçtim politik konuları mesela Rus Çarı II. Nikolay ve ailesinin hazin sonunu işleyen “The Last Czars” dizi filminden örnek vereyim. Sanırım ilk ya da ikinci bölümüydü. Sahne doğrudan Rus çarının tren vagonunda çırılçıplak sevişmesiyle başlıyordu. İzlerken iyi herhalde ama bir düşünün bakalım bizim de geçmiş tarihi kişiliklerden birinin filmini bu şekilde işlediğimizi ve sahneyi böyle başlattığımızı. Haremde padişahın görüntüleriyle… Sanırım bir güzel tefe koyarlardı. Belki de linç edilirdik bilemiyorum.


Sonuç yargılarla, yasaklarla dolu bir toplumuz vesselam. Hiçbir konuya dokunamıyorsun, hiçbir konuya özgürce bakamıyorsun. Özgür düşüncenin asla gelişemeyeceği, ilerlemenin de bundan dolayı imkânsız hale geldiği bir toplum seviyesine ulaştık. Devleti öylesine büyüttük ki birey yok oldu gitti. Üstelik eline devlet gücünü yani sopayı geçiren herkes diğerine çullanır oldu.


Yine söylüyorum liberallere gram tahammül edilmez bu ülkede. Herkes birbiriyle çekişmeden önce birlik olup önce onların üstüne çullanır. Bilirler ki akılcı, akla dayalı tek tehdit onlardır. Nasılsa diğerleri dogmatik fikirli rakipler. Ben bir kaybedersem o da bir kaybeder der, yönetebilirler. Ama liberaller öyle mi? Fikirlerini ele avuca sığdıramazsınız. Liberal için liberalin kendisi de eleştirel olarak aynı masada yer alır. Devrimi yapsalar önce devrimi yapanları halledebilirler. Zira ilericilik ve akılcılık temel dürtü olunca işler böyle gidiyor sonuçta. Bakınız Fransız Devrimi…


Adam Smith

Liberalizm bireysel özgürlük ve bireysel haklar üzerine kurulu bir politik düşünce, felsefe. Bireyin olmazsa olmaz hakları olduğu kabul edilir ve buna inanılır. Bu haklar garanti altına alınmalıdır. Devlet dahil kimse bu haklara kafasına göre girişemez. Dolayısıyla bir insanın her şeyden önce birey olması fikrine kaynaklık eden bu görüşlere göre onun üzerinde herhangi bir mutlak güç olamaz. Bireyi yok eden, engel koyan, baskılayan hiçbir güce itibar edilmez. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” temel düsturdur. Liberal kapitalizmin babası sayılan Adam Smith, 1776'da “Toplumların Refahı”nı yazıp “Laissez faire, laissez passer!” diyerek bu düşüncenin altını ilk olarak çizen kişi olmuştur.


Şimdi bu konuya neden bu hassasiyetle yaklaştığımı da açıkça belirteyim. Ülke giderayak dogmatik fikirlerin egemen olduğu politik partilerin, devlet ve toplum kurumlarının bir hapishanesine dönüştü. Hatta liberal düzenin ürünü şirketler dahi liberalizmin düşünsel dünyasından koptu. Hür düşüncenin önünde önemli oranda engeller bulunuyor. Bir taraf olmazsan bertaraf olacağın bir sürecin içinde gibi yaşıyor herkes. Liberaller bu bakımdan her zaman hedef tahtasındaki yerini koruyor tabi.


Ama özgür düşünceyi geçtik artık herhangi bir düşüncenin ifade edilmesinde dahi önemli sorunların yaşandığı bir ülkeye döndük.


Tabular, korkular her yanı sardı. Görüşünüz varsa bir taraftan olmak zorundasınız. “Hepsine karşıyım ben arkadaş” diyemiyorsun öyle kolay kolay. Herkesin genel algısı da bu yöne evrildi. Diyelim bir konuda görüşün var ve ifade etmek istiyorsun. Herkes kendi politik tarafına ait kalıp yargılardan, tutumlardan hareketle o görüşü ele alıyor öncelikle. Senin yerini de ona göre belirliyor. Görüşlerin filtreden geçmediyse eğer öbür taraftansın. Benden değilsen kesinlikle onlardansın. Kendin olamazsın. Asla…


Politik kurumlar, toplumsal yapılar ve devlet dogmatik fikirlerin ve temsillerin birer organizasyonu haline geldi. Toplum ise bu yapıların hapishanesinde. İçinden çıkılması zor bir süreçte olduğumuz kesin. “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” bir nesil yetişmesi olasılığı da öldü gibi…

Son Yazılar

Hepsini Gör

Bundan Sonra

Yol

bottom of page