Seçenekler ve Tercihler
top of page

Seçenekler ve Tercihler

Seçenekler ne olursa olsun, seçenekler arasından yapacağımız tercihi ne belirlerse belirlesin, hepsi öznel biliyorsunuz. Kişiye; yetişme şekline, yüklenen anne – baba kasetine, mizaç – karakter uyumu ya da uyumsuzluğuna... Pek çok nedenden ötürü tutup bir tercih yapıyoruz. Evet kesinlikle çok öznel, özel ve kişiye ait.



Yazı: Bahar Sar

 

Nereden başlamalı? Açıkçası ilk aklımdan geçen “elindelik” konusu. Profesör Doktor Niyazi Öktem hocamız bize defaten bu konudan bahsetmişti. Madem, bizim bir “irademiz” var ve olasılıklar – seçenekler – var, külli irade olarak tarif ettiğimiz, edilen mutlaktan cüz’i irademizle bir şeyleri, kaderimizi şekillendirmeyi de hak olarak lütuf olarak edinmişiz bir şekilde.


İrademizle ya da anlık olarak tercih ettiğimiz, kaderimiz, yolumuz, arkadaşımız, dostumuz, sevgilimiz, eşyamız ya da eşimiz ve maalesef bazen de düşmanımız olarak karşımızda veya yanımızda yerini alabilir. Kişisel tarihimiz boyunca... Kimini anılarda bırakacak kadar değerli görürüz, kimini hem kendimizi hem belki, bir ihtimal o “seçeneği” affederek geride bırakır, unuturuz, öyle farz edelim. Çünkü hayat bu, her anlamda her manada her seçenekte birbirini hatırlatan birilerini bir şeyleri, olayları, manevi bağımız bulunan eşyaları anımsama olasılığı da söz konusu.


Doğru tercihler – Yanlış Tercihler. Kime ve neye göre?


Bir Çin Atasözü: “Herkes binlerce hayat yaşar, ama sadece biri anılmaya değerdir, bu sizinki olabilir” diyor. Anılmaya değer bir yaşam için titizlik gösterip seçenekler üzerinde çok kafa yorduğumuzu vakit ayırdığımızı varsayalım. Geçen zaman, yaşamdan çalınan her an, yaşanabilecekleri ve edinilebilecek tecrübeleri etkiler. Bazen süre kısıtlı kalır, vakit ayırdığımız “seçme” eyleminden dolayı. Bazen de seçenekler arasından yaptığımız tercihler bizi kendi auraları ve çemberleri dışında bırakır. Tabi ki bu da mümkün. Nasıl olmasın? Şair demiş ya... Söz gelimi aşk hakkında: “Sen elmayı seviyorsun diye elma da seni sevmek zorunda mı?”



Seçeneklerimiz insanlarsa bazılarımızın bahtsızlık dediği kabullenilmeyişler ya da sırt çevirişler ya da görmezden gelmeler çok olası. Yaşanıyor böyle şeyler, yaşıyor ve deneyimliyoruz. Ne kadar üstünde durmaya değer? Hayatla olan sözleşmemizin sonu bizi hangi baharımızda yakalar, bunu bilmiyoruz ki çok vakit ayıralım.


Ben, insiyak denilen mevhumdan yanayım. Bir fincan, güzel bir koleksiyonluk bebek, lezzetli bir yemeğin kokusu, nadir rastlanan bir tablo. İçimden bir sıcaklık ve zihnimle o “şey “ arasındaki çekim kendini baskın hale getirdiğinde dakika düşünmem kendi adıma.

Güleç yüzlerin ardındaki karanlığı da hüzünlü gözlerin ardındaki karnavalları da gördüm yaşadım.

Pek çoğumuz gibi.


Ambalajına göre ve bize katacağına inandığımız artı değere göre tercih yaptığımızda yanılma olasılığımız var.


Bir politikacının argümanlarına ya da “duruşuna” veya fikrini özünü ortaya koymak için zaman belirlemesine, bizim zamanımızı bir anlamda esir alıp gündemimizi değiştirmesine zaman içinde alışmadık mı?


Politika bir ambalaj, argüman bir araç ve yükselmek belki de otokrasi bir amaç değil mi? (Tabi ki amaç demokrasi olmalı) Gündemimize baktığımızda seçeneklerimiz arasında yaptığımız tercihlerine bakarak ve sonuçları eğer görmezden gelmiyorsa bir mankurt gibi her şeyi kabullenmiş değilse pişman olanımız yok mu? Sahi mi?


İnsan “tercih etmek” zor bir süreç. Bir his bir çekim hissediyorsanız biraz da gözlemle ve zaman vererek – karşınızdaki de bu zamanı paylaşmaya gönüllüyse, dünyaya ve sizin kisvenizde yeni bir insana açıksa başlıyor ve devam ediyor. Tabi ki her şeyin bir sonu var.

Evlilikte bu “ölüm bizi ayırana dek” yeminleriyle mesela, tamamlanıyor. Ve bazı şanslı insanlar gerçekten derin ve anlamlı bir aşkı kuytulaşmış bir sevgiyi yaşamış bir şekilde bilinmeze göçüyor. Çok kıskanılası.



Bir okul, bir uzmanlık alanı, bir rota… Bu gibi tercihlere neler neler eklenebilir, zincir uzun uzadıya yazıyı bitirir, bitirmek zorunda kalırım. Rota kaptandan sorulurmuş. Hayır efendim rüzgarı yiyen miçodan sorulur. İtirazı olan?


Denklemlerin çözümü, kanserin şifası, COVID’ in yok edilmesi mümkün mü değil mi hala yanıtını bulabilen var mı? Çözülemeyen denklemler, ilacı üretilemeyen, belki de henüz o düzeyde ya da yeterlilikte olmadığımız için ulaşamadığımız çareler ve devalar yok mu?

Hayat bunlarla da ilerlemiyor mu? Aşk deyip nefretle sonlanan ilişkilerde “Ya ben yanlış tercih yaptım“ diyen kişi bana göre bencil ve kibir günahının örneklerinden biridir. O zaman, illa yanlışlardan hatalı dönemeçlerden ölümcül virajlardan kaçınmak istiyorsanız, katatonikler gibi ya da kendisine en fazla bir mantar türünün ya da tekinsiz bir sarmaşığın yaklaşmasına izin veren ağaçlar gibi yalnız ve “dik” duralım.


Mümkün mü?

Değilse neden yanlış tercih yaptığımız boylu boyunca ortaya serilince, ifşa edilince ya da biz itiraf edince kendimizi suçlu hissediyoruz?

Hem tekrar soruyorum: Doğru ne, yanlış ne?


Yine bir şair diyor ki yanlış bir sevda yanlış olduğu kadar bir sevdadır da.. Yaşıyoruz ya hu. Bu hayata deneyimlemek için gelmedik mi? Öğrenmek için gelmedik mi gelişmek için gelmedik mi? Bu soruya hayır yanıtı veren bu yazıyı okumayı bırakabilir.


Kendimizi suçlamak ve seçenekler arasından yaptığımız tercihlerden pişmanlık duymak gayet doğal bir durum. Sakıncalı olan olasılık ise, bu pişmanlıktan dolayı insana ihtiyacımız kalmadığını, insanın “boş, nankör, ruhsuz vesaire” bir varlık olduğunu, bunun gibi pek çok kişisel kişiye göre ilişkiye ve iletişime göre değişen sonucu kabullenip kendimizi köreltmek. Cidden. Bunu yapmamıza gerek yok. Bunu yaparsak bazı hallerde çelişkilerle beslenen ve hızlanan hayatın içinden çıkamaz öz imhaya kadar yönelebiliriz. Bu imha illa ki bir Nilgün Marmara ya da Sylvia Plath gibi bedensel fiziksel bir imha olarak anlaşılmasın. Rousseau’nun ‘Uzlet’e çekilmesi de bir imhaydı. Katılırsınız ya da katılmazsınız, sadece üzerinde düşünmenizi umduğum şeylerden bahsediyorum.


Bir liste yapın. Bağımlı denebilecek kadar meyilli olduğunuz insanlar, eşyalar, olaylar ve yerlerin artı ve eksilerini netleştirin listelerinizde. Bunu deneyip neyin önemli olup olmadığına da karar verin. Bu sadece mantık. Cidden bu dediğimi uygularsanız, yararlı olmasına olur belki bununla birlikte hayat sadece mantıktan ibaret olmadığı için yanlış sonuçlanan ya da gelişen tercihler ilişkiler iletişimler ve mekan zaman değiştirmeler var. Bunun farkına varmanızı umuyorum.


Seçenekler ne olursa olsun, seçenekler arasından yapacağımız tercihi ne belirlerse belirlesin, hepsi öznel biliyorsunuz. Kişiye; yetişme şekline, yüklenen anne – baba kasetine, mizaç – karakter uyumu ya da uyumsuzluğuna... Pek çok nedenden ötürü tutup bir tercih yapıyoruz. Evet kesinlikle çok öznel, özel ve kişiye ait.


Ne yaşarsak yaşayalım, mutluluk bir rastlantı bazen bir tevafuk (uygunluk). Şans dediğimiz şey artık Milli Piyango için bile geçerli değil. Hepsini önce zihinsel sonra fiziksel olarak attığımız adımlar belirliyor.

Bunlardan pişmanlık da duyulabilir.


Tekrarlıyorum: Pişmanlık duymak öz imha için asla yeterli bir neden değildir olmamalıdır. Çünkü hayatın provası yok diyenler doğru söylüyor ve madem yaşıyoruz tadımızı, arzumuzu, tutkumuzu taze tutmak zorundayız. Bu zorunluluğu hissetmeyen insanlar, inanın bana çok çabuk silinip, yok olup yitiyor.


İster duygusal ister kavramsal ister siyasal... Ne olursa olsun tercihlerimizi yaparken çocuk gibiyiz. Çok bencil ve pimpirikliyiz. Bize öğretilenlere göre davranmayı ya da korkup kaçındığımız şeylerden daha da çok ürkerek zihnimizi bulandırmayı tercih ediyoruz.

İşte en yanlış tercih, bu.


Bulanık, kendine ve hayata ve insanlara, iyi talihe, iyi bir seçim yapabileceğine inanmayan pek çoğumuz – ben dahil – bu konuda inanın yanlış yapıyoruz.

Şimdi mesele, bunu nasıl programlayacağımız ve nasıl bu işin içinden çıkacağımız.

Bu da başka bir yazının konusu olsun.


Sevgiler ve iyi şanslar...

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page