Mobbing ve Hamleler
top of page

Mobbing ve Hamleler

Vikipedia’ ya alıntılanan anlamıyla Mobbing ya da bezdiri, bir grup insanın, bir kimseye veya başka bir gruba sosyal kabadayılık yapması. Latince kökenli sözcük; psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek anlamlarına gelir. En iyi ifade eden anlamıyla yıldırma veya iş yerinde psikolojik terör anlamlarıdır. 


Yazı: Bahar Sar

 

“Toplumda ne yazık ki oldukça yaygın” dediğinizi duyar gibiyim.

Ailede, eğitim birimlerinde, iş yerlerinde, sosyal medyada karşımıza çıkan bu tarz eğilimlerle ve bize yönelik ya da değer verdiklerimize veya tanımadığımız insanlar bile olsa bireylere yönelik bu eylemle ilgili olarak mağduriyet de ne yazık ki epeyce yaygın.

Ailede ebeveynlerin ya da baskın çocuğun ayrım belirginse eğer, (feodal ya da babaerkil başta olmak üzere) pek çok ailede özellikle ya küçük çocuk ya da erkek çocuğunun ayrıcalıklı konumda görülmesine sıkça rastlıyoruz.


Ebeveynlerin kız çocuğa, ya da büyük kardeşe veya “gerekli” gelişmeyi gösterse bile ispat edemeyen, kendisinden üstüne üstlük biat beklenen çocuğa uyguladıkları baskı ve psikolojik – maddi hatta fiziksel şiddet çok riskli ve tehlikeli. Kardeşlerden herhangi birinin, diyelim 4 çocuklu bir aileden tek bir kardeşin bile bunu örnek alması, ebeveynlerin geride bıraktığı en uygunsuz ve zararlı, en ağır “miras” aslında.


Okulda, öğretmenlerin yanı sıra mobbinge yatkın ikinci grup bahanesi özrü bulunmayacak bir şekilde ele alınırsa İngilizce’ de “Bullying” olarak tabir edilen mobbingi daha çok uygulayan ve baskın çıkan okul kabadayılarının önünü bazen öğretmenlerin ve idarecilerin bile alamadığı örnekler var. Rastladığımız eğitim – öğretim için ömrünü vermiş ve şefkat, ilgi ve anlama çabasıyla donanmış öğretmenleri tenzih ediyorum haliyle.


Yıllar önce elimde kitapla ve aklımda sorularla gittiğim rehberlik öğretmeninin tavrı bir tür mobbingti mesela. O’nun zihniyetine ve yaklaşımına göre – alışa geldiği düzeye göre – bir çocuğun Frankfurt Ekolü’ nü okuması sadece “kendini gösterme amacı” taşıyordu ya da düpedüz yalan beyandı.



Sınıfta “ciddiyeti bozmak” “tahtaya yazılmak” “disipline gitmek” şansına kimler kimler sahip olmadı ki.


Yetişirken, gelişmeye büyümeye çalışırken karşılaştığımız parmak uçlarına cetvelle vurma, tokat, yumruk hatta zamanımızda sosyal medya da videolarda veya bizzat rastladığımız tekme tokat şiddet örnekleri ne yazık ki engellenemiyor, hala.


Oysa sağlıklı bir bireyin yetişmesini üstlenmesi gereken kişidir, eğitimci ya da öğretmen. Hayal kurduğu besbelli bir çocuğu yalancı diye niteleme kolaylığını gösteren bir bireyin emin olun Antik Yunan’dan hatta yazının bulunmasından bu yana bile “eğitimcilik” değeriyle ilintisi olamaz, olmamalı. Hak edilmemiş hiçbir sıfatı kimse için kullanmamalı ne de olsa.

Eğitimin ardından askerlik ve iş, ya da askerlik ve ardından evlilik sonra iş… Yaşam aşamaları kişiden kişiye değişiyor, şartlar da bunu farklılaştırıyor haliyle, duruma göre. Vatani görevini yapmış herkese buradan teşekkür ederim, ülkenin göz bebeklerisiniz. Askerliğin genç erkek bireylerde, kültürel bir beklenti olarak genç oğlanı “Erkekliğe, adamlığa” yönlendirdiği söylenir. Böyle bir şeyi tecrübe etmediğim için, daha fazla detaya girmeyeceğim.


Herkesin zannettiği ve feodal toplum ve diğer etkenlerle, nedenlerle, beklentilerle öne sürdüğü üzere sünnet sağlık açısından bir gerekliliktir, kimine göre / kimine göre de cinsel gelişimi (!) olumsuz etkileyen bir müdahaledir. Toplumsal konular arasından yine deneyimlemediğim bu husus da çocuğun “erkek” olması ve ayrıcalıklı (!) olması için yeterlidir nedense.


Ve erkekler, okulda, evde, sokakta, flörtte, nişanlılıkta, evlilikte Mobbing konusunda kendilerini öncelikli ve rakipsiz hisseder, hissettirilirler – bakınız anne baba kaseti, çocuk yetiştirme zaafları ve diğer sosyal ve toplumsal arazlar –


Fiziksel şiddet ülkemizde epeyce yaygın. Cinsiyetçilik yapmayacağım. Bu ülkede sadece erkekler kadınlara değil, tüm bireyler birbirine bunu uyguluyor. Sosyal önlemler, eğitim sistemi, toplumsal kural ve gelenek görenekler, vicdan, insani vasıflar vb. tüm beklentiler ve eğilimler uygulamalar sınıfta kalmış durumda.


Maddi şiddet ve statüden kaynaklanan şiddet iş yerlerinde olduğu kadar kendini üst sınıf ilan eden “koca” – “eş” kişilerinde de baskın. Kişilik demediğime dikkatinizi çekerim. Diyemiyorum çünkü kişilik demek için tüm analizlerden “arızasız” “sağlıklı” ve “insani melekelerle donanmış” olmak lazım.


Evlerde, o dışarı baktığımızda caddeleri kaplayan mahallelerde, sokaklarda, o neler yaşandığını bazen merak da ettiğimiz hanelerde yaşananlar: Fiziksel şiddet, maddi şiddet, psikolojik şiddet, manevi şiddet ve istenmeyen neticelere varan nedense kötülük konusunda ve insanlıktan /- doğru, sağlıklı, dengeli birey olmaktan fersahlarca uzak türlerce uygulanan eylemlere rastlayıp bazen de yaşıyoruz.


Hak ettiğimiz şeyi mi yaşıyoruz? Ya da yaşatıyoruz?

Bu soruyu aklınızdan hemen uzaklaştırın lütfen.

Bu tür davranışlarla karşılaştığınızda mutlaka belgeleyin, fiziksel şiddet görüyorsanız (eşinizden) KADES gibi uygulamaları, mahalle karakollarını arayın, uzaklaştırma aldırın, elinizden geleni yapın. Bir süreliğine “güçsüz” kalsanız bile, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde kimse sahipsiz değildir – Tabi ki idealde.


Hukuki yolları araştırmaya gelince: Türk Ceza Kanunu’nun içeriği sadece iş hukukuna yönelik maddelerle dolu değil. Bir de medeni kanunumuz var. Hukuk alt yapısı özellikle kuruluş yıllarımızda zamanının görece kıyasla “modern” devletlerinden alınan ülkemizde avukat ve hukuk ikilisinin önünde durabilecek bir güç tanımamamızı diliyorum, umuyorum. Bu ikilinin bu bütünlüğün, mahkemelerin ve kolluk güçlerinin gerçek mağdurun yanında yer aldıkları ve gerekirse koruma sağladıkları örnekler var. Ne yazık ki yetersiz kalınan noktalar da var. Örnekler de var. Kadın cinayetleri bu örnekler arasında başı çekiyor. Bu, ciddiyetle ve haliyle mobbingi de aşan bir hal.


Hepimize güvenli, ferah ve huzurlu zamanlar diliyorum.

Güvenlik, huzur, refah, bolluk ve esenlik gibi sözlerin dileklerin lafta kalmayacağı kadar yoğun şekilde dile getirilmesi, çevremizdekileri iyi gözlemlemek ve gerektiğinde elimizden geldiğince kendi güvenliğimizi de gözeterek mağdur tarafa destek olmak, inanın bir ayrıcalık… Özellikle günümüz Türkiye'si ve 21’inci yüzyıl hedefleri dendiğinde bu ayrıcalığın hepimize sağlanması, insanların güvende ve her anlamda güvencede kalması, bunun sağlanması dileklerimle.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page