İnsanlar ve İletişimsizlik Yeteneği (!)
- Bahar Bozkurt Şar
- 13 May
- 3 dakikada okunur
Sözcüklerimizin dokunulmazlığı yok bu kesin. Bununla birlikte yüreğimiz ve iyi niyetimiz ve bizden de naif bulabileceğimiz insanlar için bir dokunulmazlık olmalı.
Yazı: Bahar Bozkurt Şar
İlk olarak "söz" vardı.
Biz insanlar bu "sözleri" türettik, yeni sözcükler ürettik yüzyıllardır.
Gelinen noktada, onca çabaya karşı zaman zaman gösterilen iki yüzlülük ve belki de ilgisizlik konumunda bir de iletişim sürecindeki "parazit"ler sayesinde iletişim kurmayı halen öğrenemediğimiz gün gibi açık ve acıklı.
Öğrendiğimiz her şeyin zirvesinde iyi niyetle, açık bir yürekle ve net ifadelerle üstelik içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda insanlar iletişim kuramamanın ya da sağlıklı iletişimler inşa edemeyişin cenderesinde.
Fikrimce, öncelikle cinsiyetçilik, ardından sınıfçılık ve ardından çıkarların çatışması hem minimal hem de global bağlamda çok büyük ayrışmalara yol açabiliyor.
İnsanları iyi gözlemlemek ve gerçekten anlama tanıma isteğiyle yaklaşma meyline değinirsek; aynı dili konuşmak da yetmeyebiliyor. Eğitimli, belli bir genel ya da uzmanlık konusu kültüre sahip bireylerin aralarında yaşadıkları çatışmalar, çakışmalar içsel olarak da ilişkisel olarak da yıpratıcı ve yorucu.
Yorulmak, Rousseau gibi "Uzlet"e çekilme kararına bile vardırabiliyor.
Yorgunuz.
Kafamız karışık.
"Neyi paylaşamıyorlar da savaşıyorlar?"
"Neden sınırlar var?"
Ararsanız, düşünürseniz bir sürü soru ve sorunun ortasında milyonlarca galaksideki küçücük bir gezegen olan dünyamızda bizi yalnızlaştıranların zihniyetini ve sorunsalını yine de çözemeyebilirsiniz.
Babil Kulesi Efsanesi'ni bilenleriniz vardır. Yine de hatırlatma olması açısından aktarmalı.
Bu, Eski Ahit’in Tekvin (Yaratılış) 11:1-9 bölümünde anlatılan, insan kibrinin ve Tanrı’nın müdahalesinin sembolik bir hikâyesidir. Ayrıca, Yahudi-Hristiyan geleneğinin yanı sıra farklı kültürlerde de benzer anlatılarla anılır. İşte efsanenin özeti ve bağlamı:
Efsane, Nuh Tufanından sonraki dönemde, insanların tek bir dil konuştuğu ve Şinar (Babil) bölgesinde birleştiği bir çağda geçer.
İnsanlar, gökyüzüne ulaşacak bir kule inşa etmeye karar verir. Bu kule hem birleşik güçlerinin simgesi olacak hem de “adlarını yüceltmek” ve Tanrı’ya ulaşmak için yapılacaktır. Kuleyi pişmiş tuğladan inşa ederler ve ziftle sıvarlar.

Tanrı, insanların bu kibirli girişimini görür ve onların birleşik gücünden endişelenir. “Tek bir dil konuşuyorlar, bu sadece başlangıç; hiçbir şey imkânsız olmayacak onlara,” der. Bunun üzerine, Tanrı insanların dillerini karıştırır, böylece birbirlerini anlamaz hale gelirler. İnşaat durur ve insanlar yeryüzüne dağılır.
Yani, sembolik olarak Babil Kulesi, insan hırsının sınırlarını, iletişimsizliğin kaosunu ve birleşik bir amaçla hareket eden toplumların potansiyelini temsil eder. Modern yorumlarda, küreselleşme, teknoloji veya ideolojik çatışmalarla da bağdaştırılır.
Konumuzla ne kadar ilintili değil mi? Hırslarımızın sınırsızlığı iletişimsizliğin kaosunu besliyor. Birleşik bir amaç olması gittikçe zorlaşıyor. Büyük Köy'de bireyler önceliklerini kendi hırslarının körelttiği bir anlayışla belirliyor.
Küreselleştik, teknolojimiz gelişmeye devam ediyor gelin görün ki ideolojik çatışmalar da dahil pek çok ayrımda ‘Camdan Kalp’ler kırılıyor, inciniyoruz.
Artifical Intelligence - yapay zekâ- nın da dahil oluverdiği, eklendiği bu iletişimsizlik sarmalında hepimiz yalnızız, malumunuz.
Metaverse'den bile medet umup inatla bu halimizle kendimizi hırstan önyargıdan peşin hükümlerden yargısız infazlardan arındıramadan daha, hala sosyalleşmek ve tabi ki tabi ki "göze çarpmak" istiyoruz.
Hata yapıyoruz.
İçi dışı bir olan bir olguya, bir belirtiye bir bireye rastlamanın imkansızlaştığını ben de deneyimliyorum. Masum zamanlardan yılları adımlayarak geçeli çok oldu, yaşlandık. Olgunlaştık mı? Evet mi? O zaman neden iletişim kuramayıp da birbirimizi hırpalayıp da sınırlar ve küresel çıkarlarla perçinlenen çatışmalara giriyoruz?
Tanrı'yı haklı çıkardığımız kesin. Aynı dili konuşmak bizi bir yerlere getirebilirdi, belki.
Tamam da neden aynı dili konuşamasak da ortak müştereklerde birbirimize temas edemiyoruz?
Zorumuz ne?
Yanıtlamak isteyen yanıtlasın, bilgisi görgüsü ve vicdanı olan insanlar da var bu dünyada. Bir öneri: en azından bu türden insanlara rastladığımızda dışlamayalım, yargısız infaz etmeyelim, tanımaya anlamaya çalışalım.
En önemlisi ihtiyaç duyduğumuz saygı ve varlığımızı ispat etme dürtüsünü onlarla da paylaşalım.
Belki de ne olduğumuzu anlamadan bin bir zorlukla yetiştik, büyüdük. Bu zorlukları yaşayan bizden sayabileceğimiz insanların da var olduğunu hatırlarsak ne kendimizi ne birbirimizi yalnızlaştırırız.
Belki de o zaman Babil Kulesi tamamlanabilir. Tanrı "izin" verir.
Sözcüklerimizin dokunulmazlığı yok bu kesin. Bununla birlikte yüreğimiz ve iyi niyetimiz ve bizden de naif bulabileceğimiz insanlar için bir dokunulmazlık olmalı.
Dünyayı yaşamaya değer bir ülke haline getirebilmek için.
Sevgi ve saygıyla, bütüncül ve insani iletişim fırsatları diliyorum, ama ne olur, har ca ma yın!
Comentarios