top of page

İnsan Koleksiyonu mu?


Ben bir koleksiyoncuyum. Belli ürünleri belli miktarda biriktiriyorum. Dünyadan, çeşitli ülkelerden milli kıyafetli bebekler, birçok ülkeden onların kültürlerine özel objeler...



Yazı: Bahar Bozkurt Şar

 


Raflarımı ve dolaplarımı süslüyorlar.

 

Sabit belki de boş bakışlı ya da sadece yerini dolduran nesneler.

 

Biliyorum, öyle hissediyorum, bununla birlikte devam. Şaşırtıcı güzellik ve özellikte kim bilir kimin eline kalacak unsurların bir arada bulunduğu sevimli köşeler. Evet, onlar bu köşeleri dolduruyor.

 

Neden mi? Kesinlikle maddi değil, manevi uhdelerin gençliğimin ardından astronomik olmayan ücretler ya da hediyelerle temin, telafi ikame edilmesi. Annemin arkadaşı Pervin Teyze bir diplomat çocuğuydu ve pek çok ülkeden bebeği vardı. Vitrinin karşısında incelerken -dokun-a-madan- zaman durmuş gibi olurdu.

 

Bu "zamanı dondurma" ancak nesnelerle mümkün ne yazık ki.


Eski eşyalar ve koleksiyonlar

Tayinlerle, okul mezuniyetleriyle iletişimin kesildiği ve özlediğim insanlar bu koleksiyona dahil olamadılar. Bütünleşme ve bir yere kök salma hayali kuran küçük kız, halen geçmişinin izini süremiyor ne yazık ki. Ancak kısıtlı sayıda insanıma ulaştım onlar da bir yere kadar varlar hayatımda, mecburen. Günün ve zamanın, hayatın gerektirdiği demeyelim de zaruri kıldığı koşullarda.

 

Sınırlı sayıda insanımla sürdürebildiğim iletişimlerin yetmesi gerektiğini çok zaman önce fark ettim, ayrımsadım.

 

Gülden, liseden arkadaşım. Ümmügül, üniversiteden, Sema ile bir zamanların önemli yerel TV kanallarından Metro TV'den beri arkadaşız.

 

Samimi ve saf. Bu mefhumlara rastlamak artık zorun da ötesinde.

 

O yüzden "İnsan Koleksiyonu"mda biriktirebildiklerime gözüm gibi bakıyorum. Anaçlık ve özlem dinmek bilmiyor. Kaderimde varmış, özlemek.

 

Şimdi… 50 yaşıma yaklaşırken ve an itibariyle 50 üzeri bir yaştayken bakıyorum da... Gerçekten yeni bir insana kendini anlatmaya üşeniyorum, çünkü cidden bıktım.

 

Birinin önceliği olma çabasından ya da herkes benimle iyi anlaşsın sevsin hırsından değildi zaten, hiç de öyle olmadı. Bununla birlikte artık insanları iyi gözlemlemek ve bebek adımlarıyla iletişim kurmak zorunluluğunu kendimi korumak için kabullenmek zorunda kaldım.

 

Farkında olmadığınız rekabetçi duygular, karşınızdaki insanların sizi aptalca egoları ve merakları yüzünden sınaması ve sizinle yarışması... Günümüzde olan bu. Kendi kendime klavyede parmaklarımı gezdirirken ve veya sosyal medyada -Facebook'taki eskilerimi ve ahretliklerimi hariç tutuyorum- rastladığım pek az kişiyle iletişimim var.

 

Caddelerde ve toplu taşımalarda ise, istersem 14-15 saatlik bir yolculuk olsun istiridye gibi kabuğumun içine çekiliyorum. Yo-rul-dum.

 

Lise Edebiyat Öğretmenim Bayram Eraslan, ta o zamanlardan görmüştü benim içimi dışımı ve ruhumun -pek çok insan gibi- hassas kırılgan olduğunu. Sözleriyle ve tavırlarıyla halen hayatımda.

 

Öğretmenimin: "Almadan vermeyi bilmek gerek ve sen de biliyorsun" mealindeki sözleri halen hatıra defterimde.

 

Tamam... Ben bildim diyelim. Ya karşınızdakiler, rastlaştığım insanlar? Paylaşmak yerine rekabeti ve sadece almayı öncelik haline getirmiş insanlara rastladınız mı hiç? “Vermek büyüklüktür, almak ise bir boyun eğme içerir” adlı sözü söyleyen kimdi hatırlamıyorum bununla birlikte boyun eğmiş gibi gözükenler eninde sonunda beni de yalnızlaştırdılar, attığım adımlara pişman ettiler.

 

Siz, hiç pişman olmadınız mı? Nasıldı peki? Tarkovsky, kendiyle zaman geçirmeyi ve mutlu olmayı öğrenebilen insanların daha varoluşçu ve mutlu olduğunu söylüyordu bir yerde. Başka bir düşünür "Öteki Cehennemdir" derken günümüz şartlarıyla kendi döneminin bu çok bilinen sözünü tam da bütünleştiriyor gibi gözüküyor.

 

Paul Celan ise, "terkedildim diye yalnız değilim ben, yalnız olduğum için yalnızım, kendi bahçe duvarları ardındaki badem ağacı gibi" diyordu, gençlik okumalarımda.

 

Bizler belki de duvarlarımızı netleştirmeli ve çeperlerimizi sağlamlaştırmalıyız. Mecburuz çünkü anominin yükseldiği had safhasını da aştığı bir milenyumda ömrümüzün geri kalanını kırılıp dökülerek geçirmek zorunda değiliz. Doğru mu?

 

İki yüzlülük, almanın verdiği açgözlülük ve kim bilir kime karşı olan rekabet hissinin yansımaları ve bana -bize- aktarılmasıyla yansıtılmasıyla yaşamak, köklerimize sarılıp sığınarak mümkün olabiliyor ancak.

 

İtiraf ediyorum: Çoklukla yeni karşılaştığım ve tanıştığım insanları "Olağan Şüpheliler" olarak görüyorum. Şüphe var çünkü kırılma ayrıştırılma sonra da çöpmüş gibi ya da hiç yokmuşsunuz gibi arkasını dönenler bulunabilir, bulunuyor karşımızdaki güruhta.

 

Güvenli ve içten, yadsınamaz derecede sıcak bir dostluk için zaman makinesi istiyorum. Devir benim devrim değil. Hayatımdan ve bildiklerimden ve şu yaşa kadar edindiklerimden fazlasını mı istiyorum diye düşündüğümde tamamen kendimi hatalı görüyor ve fısıldıyorum" Mea Culpa" diye. Bu benim yazımda bahsettiğim bencil, narsist, egolu insanlara merhametim aslında.

 

Merhamet yoksa hiçbir şey yoktur.


Affetmeyi tam olarak öğrenemediğimi düşünmekten de kendimi alamıyorum. Çünkü zaman ve yaşamımız değerli unsurlarken bunu size ihanet eden, sizi kendi ve diğer başka birileriyle kıyaslayan, hep alım gücü olan -sizin üstünüzde komple bir tür üstünlük kurabilmiş çünkü- sevi verdiğiniz insanlar bizi parça pinçik edip bıraktıklarında eğer kendimizle yüzleşemezsek durum fena.

 

Psikiyatristlerin ve psikologların, sosyologların çözemediği insanları çözmekle vakit kaybetmemeye karar verdim. Cemil Meriç'in dediği gibi günümüz eşyaları seven insanları kullanan insanların boyunduruğunda, sultasında geçse de sırtımdan bıçaklanma pahasına tüm bu tür kişilere arkamı dönmeye başlayalı kendi yoluma gitmeyi seçeli çok az zaman oldu.


İnsan koleksiyon mu?

 

Keşke diyemiyorum, insan zamanla güncelleniyor. Kendimizi güncellememiz ve elimizdeki bir avuç gerçek dostla yetinmemiz gerek başka türlü bir şey artık benim için geçerli değil. Ya sizin için?

 

Dostluk hayallerimizi birer Alice, birer Peter Pan'la ya da iyi şansla gerçekleştirme ihtimalimiz ne kadar sizce? Ya da böyle bir olasılık var mı? Büyümeyen mizaç ve karakteri kerameti kendinden menkul kişilerden yorulduysanız, gezegenime hoş geldiniz.

 

Öyle ki onlar bile, siz bile "Selam insan: Ayşe, Fatma ve artık isimleri neyse işte, ben dostum" dediğiniz ve bunu vurguladığınız halde kendi özel çok güvenilir ve çok gerekli önceliklerinden saymıyorsa sayamıyorsa sizi vakit kaybetmeyin.

 

Duaların geçmişi de kapsaması gerektiğini düşünüyorum nedense, geleceğimiz için dua bugünümüz için belki de şükrederken geçmişimizi içimize sindirmemiz ve belki de kayıp zamanları telafi etmemiz için birkaç söz.

 

Siz bu sözleri biliyor musunuz?

 

"Hiç aklınızda keşkeleri silmek geçmedi mi, keşkenin yerine "iyi ki"leri koymak çok çok zor biliyorum, yine de belki de en azından içten bir dilek içeren tek dua ile kendimi perçinleyebiliyorum lütfen geçmişimdeki hatalarımın etkilerini gider ve telafi etmeme izin ver".

 

Okuduğunuz gibi, hata kodu veren insanlardan sıyrılabilmek için herkesin olduğu gibi benim de kendimce istediklerim, dilediklerim var.

 

Geçmişinden pişman eden insanlardan olmayınız. Yazıyı buraya kadar okuyan sizler: Gençler, kendini yetiştirmiş nice insan. Bu arada lütfen kimsenin de sizin yüzünüzden kendisini kötü hissetmesine neden olmayınız.

 

Bir iç çekişin daha sonundayım. Dilerim benim için de sizin için de yeterli derecede hassas, güvenilebilir, sevmeyi bilen ve mesela "sen de ailedensin" sözünü sadece laf olsun diye yüreğinden aklından geçmediği halde sarfeden insanlara rast gelmek mümkün olur, devir hızla değişti. Ne sanal ne de reel yalanlarla karşılaşmamamız, dilinde bal ve oysaki zihninde zehir dolaşan insanlardan uzak kalmamız dileğiyle.

Son Yazılar

Hepsini Gör

ความคิดเห็น

ได้รับ 0 เต็ม 5 ดาว
ยังไม่มีการให้คะแนน

ให้คะแนน
zoomya.tv logo (500 x 400 piksel) Kopyası.png
  • Zoomya.TV
  • Zoomya.TV
  • Zoomya.TV
  • Zoomya.TV
  • Zoomya.TV

© 2022 by zoomya.tv

Başvurun için teşekkürler!

bottom of page