top of page

Yalancı Bahar


Bizim ahali kış güneşinde çiçek açan erik ağacı gibi havaların biraz ısındığını, güneşin biraz parladığını görmeyiversin, hemen havasına girer. Yalancı baharlara kanmaya çok hazırdır, çok.



Yazı: Prof. Dr. Can Bilgili

 

Ama ne yapsın, kış uzun mu uzun, sert mi sert, yorucu mu yorucu. Tabiat neredeyse donmuş, gündüzler gitmiş, gökyüzünün renkleri solmuş. İçimiz kararmış birader... İnsan bir yerden sonra bahar gelsin, şöyle bir güneş açsın, aydınlık, sıcaklık olsun istiyor. Düşünsene hele, öylesine sert, soğuk bir kış geçirmişsin ki gri gökyüzünden en ufak bir ışık pırıltısı görsen bahar diye çığlık atarak gözünü açmaya hazırsın.


Hatırlıyorum da ne karakışlar yaşamış ne güneşlere aldanmamışız... Ne umutlar yeşertip ne hezeyanlar yaşamışız.


Güneşe aldanmak mıdır sorun yoksa güneşin aldatıcılığı mı?


Bir kere hayatın yeniden ve yeniden başladığını müjdelemiyor mu güneş? Canlılığımızı yeniden yakalayacağımızı, yeniden yeşereceğimizi, yeni dallar verip kendimizi var edeceğimizi, tomurcuklar açıp geleceğe güvenle bakmamız gerektiğini söyleyen sesini, sözünü taşımıyor mu bize? Doğanın tüm canlıları uzun bir uykudan uyanmıyor mu? Kim kanmaz bunlara?



Düşün şöyle bir... Uzun bir aradan sonra ışıklarını göstermiş nihayet. Sıcaklığını da hissediyorsun iliklerine kadar. Üstelik bir kere de değil, birkaç zamandır havalar böylesi devam ediyor. Cemre toprağa düşmüş mü düşmemiş mi hangi tarihte düşecekmiş ne önemi var artık. Baharın geldiğine nasıl inanmak istemezsin ki? Kış güneşiymiş değilmiş kimin umurunda?


Vaktinden önce gelen bahardır yalancı bahar. Yalancı da değildir gelen ama güneş baharın güneşi değildir, yanılgı da buradadır işte.


Mevsimleri, akışını, zamanlarını ve de özelliklerini öğrenmemişsen başına ne geleceğini nereden bilebilirsin ki? Vaktinden mi önce geldi vaktinde mi geldi yoksa vakti hala var da göremedin mi anlamıyor ve ölçemiyorsan, hangi mevsim hangi rüzgarları taşır bilmiyorsan daha çok kanarsın yalancı baharlara bu hayatta...


En çok da genç ağaçlar açık bu kanmalara. Tecrübeleri yok tabi, henüz ergenlikten yeni çıkmışlar, çiçeklenmeyi, meyve vermeyi deneyimlememişler. Mevsimleri tanıyorlar, rüzgarı dinleyip dallarını geliştiriyorlar. Erişkin ağaçların gölgesinde boy atıyorlar.

Büyüyorlar büyümesine ama hayatın akışında deneyim ve öğrenme sürecini tam anlamıyla geliştirememiş, doğanın ruhunu kavrayamamış erişkin ağaçlar etraflarında daha bir yaygınsa onlar da yalancı baharlara kanma bakımından oldukça güçlü bir etkinin altında olacaklar. Bu yeni ağaçlar için gelecek hiç de kolay olmayacak.


Nedense öğrenme yetileri zayıf olan erişkin ağaçların yalancı baharlara kanma noktasında adeta inatçı gibi tavırları var. Onca karakış atlatmış onca yalancı bahar yaşamış olmalarına rağmen halen kış güneşlerine kanmaları oldukça düşündürücü... Üstelik geniş etkileri nedeniyle türün devamlılığı için sorun haline gelebiliyorlar.


Yaşlı, deneyimli ağaçların bir kısmı vaktin gelmediğini düşünse bile bir şekilde diğer tüm ağaçların çiçek açmasına bakarak etki altında kalmaya, kanmaya hazır. Şaşırtıcı bir şekilde onlar da çiçek açıyor. Belki de sona yaklaşan ömürlerinin bilincinde olarak umut yeşertmeye çalışıyorlardır, kim bilir...


Bir de yanlış yerde yeşermiş, kış mevsimi ağaçlarının içinde boy salmış meyve ağaçları var. Nasıl düştün be birader oraya... Onlar için de tehlike büyük. Ne işi var erik ağacının kış çamları arasında.



İşte sana yalancı baharın resmi... Görsel olarak çok etkileyici bir manzara. Ama gel gör ki sonu pek iç acıcı değil...


Hele şu çağda, şu yaşadığımız küresel ısınmanın yarattığı etkiler yok mu?


Her şey alt üst oldu. Neymiş gök delinmiş... Bizim çocukluğumuzda mevsimler dörttü, zamanlar belliydi. Mevsim geçişlerinde ne gibi hava değişimlerinin olacağını bilirdik ve tam da beklediğimiz gibi olurdu. Yazdan hop diye kışa geçilmezdi mesela. Sonbahara ne oldu demezdik... Ne bileyim Nisan ayında kar Kasım ayında otuz derece hava sıcaklığı, Temmuz ayında fırtına beklenmezdi. Güneşin kış ortasında sıcaktan bunalttığını hatırlamıyorum...


Oysa şimdi öyle mi, mevsimler altüst oldu. Her şey gibi havada günü gününe uymuyor artık. Bildiğimiz ne varsa öylesine büyük bir hızla değişti ki ağaçlara da hak vermeli. Yarının neyi getireceğini artık kimse kestiremiyor. Güneşin kendisi bile...


Bahar işte yalancı da olsa seviyorsun. Ama zamanından çok önce gelen ne varsa büyük sıkıntıları da beraberinde getiriyor doğal olarak. Bahar geldi deyip açıveriyorsun çiçekleri. Sonra üstüne bir kar, kış... “Hayda ne oldu” demeye kalmadan sert soğukları, eksi dereceleri görüyorsun. Bir de bakmışsın ki donmuşsun... “Neden açtık şimdi biz bu çiçekleri” deyip döküyorsun neticede. Sonrası çiçeksiz, meyvesiz geçen bir süreç... İçine kapanıyorsun, yanılgının verdiği ruh haline giriyorsun, rutinin bozuluyor. Derken bir hayal kırıklığı, yokluk her yanı sarıyor.


Tüm bunlara rağmen tabiatın dengesi işliyor. Yalancı baharlar da... Geçici bir mutluluk da olsa bir mutluluk olsun, hayal de olsa varsın hayal olsun duygusu baskın geliyor. Zaten mevsimler o eski mevsimler değil nasılsa, madem gelmiş bahar yaşayalım gitsin düşüncesi eninde sonunda hakim oluyor. Çiçeklenmek, yeniden yeşermek duygusu ağır geliyor...


Hem karakışa teslim olmak yok tabiatın var oluşunda. Kış güneşleri bitirmez gelecek olan baharları. Belki şimdilik gördüklerimiz bir yalancı bir bahardır ama gerçek baharlar illa ki yakında.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page