top of page

Ne Trenler Kaçtı Bir Bilsen


Türkiye maalesef çağının gerçeklerinden, çağdaş dünyadan koptu. Tercihlerini bu yönde yaptı. Bunun reel politikanın ötesinde bir saptama olduğunu anlamanız gerekiyor. A ya da B politik partisinin tercihine bağlı olmayan bir durumdur bu yaşananlar...


Yazı: Prof. Dr. Can Bilgili

 

Çok uzatmayayım. Osmanlı sanayi devrimini kaçırdı. Böyle deyince "aman ne olacak sonra yakalamadık mı" demenizin bir manası yok. Yakalamadık. Cumhuriyet ile birlikte bir hamle yaptık. Ancak o kadar işte. Bir hamle...


Sanayi devrimi fabrika ekonomisi demek. Fabrika ekonomisi ise hani şu J.Jacques Rousseau'nun dediği "Toplum Sözleşmesi" demek. İşçi demek sermaye demek... Yani tarım toplumu döneminin ekonomisinden farklı olarak, birlikte var olabilmek için dayatmaya dayalı ilişkilerin değil uzlaşmaya dayalı ilişkilerin ve medeni bir kültürün gelişmesi demek... Medeni bir toplumda insanlar uzlaşırlar, birbirlerine hükmetmezler demek. Birinin hükümranlığına bağlı olmayan ulus devlet demek, sosyal devlet demek. Haklar demek, hukuk demek, adalet demek.


Sanayi devrimini kaçırdık işte. Çağa ayak uyduramazsan yıkılırsın. Öyle de oldu Osmanlı yıkıldı. Mustafa Kemal gibi bir liderin çıkmasına şükretmeli, dönemi anlayan az sayıdaki öncülerle birlikte Cumhuriyet'i kurduk. Ve "Bu yeni yolda çağdaş dünyayı yakalarız" heyecanına girdik. Ama ne mümkün... İlk yirmi yılda girişilen çabaları bir yana bırakırsak özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan Soğuk Savaş ile birlikte dengeler alt üst oldu. Gerçi bunu bahane edip ülkenin yeşermekte olan çağdaşlık anlayışını yerle yeksan eden bir dolu geri akıllı da ortalığı sarmadı değil... Bu kez doğmakta olan bilişim çağının ve bilime dayalı ekonomi anlayışının tüm dinamiklerini kaçırdık.


Üstelik İzmir İktisat Kongresi'nde bile isteye tercih ettiğimiz kapitalizm kabuk değiştiriyor, değişim gösteriyordu ama onu da anlayamayacak kadar olan bitenden uzaktık. Devlet kapitalizminden hissedar kapitalizmine yönelen ülkelerin yarattığı yeni bir dünyayı da kaçırdık. Yalnızca ekonomide ki değişimi kaçırmadık buna bağlı medeniyet değişimini de kaçırdık. Özgür aklı, yaratıcı insanı da kaçırdık. Giderek küreselleşen egemen devletlere ait ekonomi modellerinin boyunduruğuna girdik.


2000'lerle birlikte dünyada kapitalizm yeniden değişim gösterdi. "Hissedar" kapitalizminden "Paydaş" kapitalizmine ve buna bağlı bir dolu toplumsal değişimin yaşandığı yeni bir döneme girdik. Sebebi dijital devrimlerdi. Biz bunu da kaçırdık. Dijital teknolojilerin yarattığı yeni üretim ilişkileri ve tüketim pazarı yönetim anlayışlarına ayak uyduramadık. Uyduramazdık zira bilim yoktu. Bilim olması için ta en başa döneyim "toplum sözleşmesi"ne dayalı medeni bir ülkeye ihtiyaç duyarsınız. Olmadı. Onu da kaçırınca statükocu hatta gerici kafaların ellerine gençleri teslim ettik.


Her kaçırdığımız büyük değişim dönemi ülkeyi, ülke insanını giderek kaotik bir biçimde gerici, tutucu olmaya sürükledi. Kıt kaynaklarla, büyük zorluklarla yetişmiş nitelikli insanlar ise ülkesinin bu halinden kaçmanın yollarına bakar oldu...


Şimdi yeni bir yüzyıla girmekte olan Türkiye Cumhuriyeti yine ve ısrarla gelmekte olan yeni dünyayı kaçırmak istiyor. Yani öyle görünüyor. Yeni dünya robotlar çağı. Teknolojinin ekonomiye bir kere daha etki edeceği, kapitalizmin bir kere daha kabuk değiştireceği bir döneme giriyoruz. Paydaş kapitalizmiden "Toplum Katılımlı Kapitalizm" çağına doğru ilerliyoruz. Bütün bunlar yeni dünyada insanların birlikte var oluş biçimlerini, toplum sözleşmelerini bir kere daha değişterecek.


Ve Türkiye'de yaşadığımız son günlerdeki gelişmelere bir bakın. Bir afeti dahi yönetmekten aciz politik yapılar hangi politik fikirleriyle ülkenin yeni dünyaya geçişini sağlayacaklar anlamak mümkün değil.


Evet önümüzde seçimler var ve bir değişim olması gerektiğine herkes inanıyor.

Ancak şu bir gerçek ki hepimiz gelecek olanların da sıradışı çözümler sunmayacağını, ülkeyi çağdaş dünyanın yoluna taşıyamayacağını biliyoruz. Statükonun politikasını yönetecekler. Ama daha insani olacağından eminiz, en azından bir süre için. Sırf bu nedene ikna olduk. Zira neredeyse iktidarın ölüm tehdidi altındayız, sıtmaya razıyız.


Ülkenin gelişen dünyayı anlayan radikal bir dönüşüme ihtiyacı var. Ancak bunu gerçekleştirebilecek bir politik temsil henüz ortalarda yok. Çünkü var olanların hepsi 1970'lerin kafasında demode politik yapılar. Türkiye o yılların travmasından çıkamadı. Kime sorsan hala ülkücü, solcu, muhafazakar, ulusalcı falan... Politika, bürokrasi namına gördüğünüz ne varsa o yılların bir yansıması.


Türkiye İşçi Partisi bu yüzden aralarında parlıyor. O da çağın gerçeklerinden uzakta ama Türkiye gerçeklerine uygun. Bunca külüstür politik kurum arasında 1970'lerdeki gibi farklı görünüyor, ilgi çekiyor.


Maalesef 1900'lerde, 1950'lerde ve 2000'lerde yaşanan dünyanın değişimini kaçırmış olan Türkiye gelmekte olan bir büyük değişimi daha kaçırıyor. Koptuk, çağın gerçeklerinden koptuk. Gelişmiş dünyanın ucuz işgücü, sömürü pazarı olmaktan çıkamayacağız. Politika "ben bunu, bu fakirliği daha iyi yönetirim" diyenlerin tekelinde artık...

Ve biz bütün bu olan bitenleri politik dünya sanarak izlemeye devam ediyoruz.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page