Rüyalar
- Bahar Bozkurt Şar
- 21 Eyl
- 3 dakikada okunur
Aşıklar rüyada buluşur, insanlar rüyaya yatar, haberci rüyalar üzerine…
Bazı rüyalar vardır ki tekrar tekrar görmek isteriz. Nedeni fikrimce: ya daha detaylı bir bakış ya da güzel bir rüyaysa - kime göre neye göre? Tekrarını huzurlu bir uyku vesilesi olarak görmek sanırım.
Yazı: Bahar Bozkurt Şar
Tamam da sıradan bir birey olarak benim yorumlarımla yetinmemeliyiz, değil mi? Bakalım özgün psikanalistler ve de öncü psikiyatristler bu konuda neler söylemiş.
Rüyalar üzerine Freud, Jung ve Lacan’ın yaklaşımları oldukça derin ve farklı perspektifler sunuyor.
Sigmund Freud
Freud, rüyaları “bilinçdışına açılan kraliyet yolu” olarak tanımlar. Rüyaların Yorumu (1900) adlı eserinde rüyaların, bastırılmış arzuların ve bilinçdışı çatışmaların sembolik bir ifadesi olduğunu savunur.
Ona göre:
· Rüyalar, gizli içerik (latent content) ve açık içerik (manifest content) olarak ikiye ayrılır. Açık içerik, rüyada gördüğümüz hikâye veya görüntülerdir; gizli içerik ise bu sembollerin altında yatan gerçek anlamlardır.
· Rüyalar genellikle cinsellik, agresyon gibi bastırılmış dürtülerin semboller aracılığıyla ifade edilmesidir.
· Freud, rüya analizinde serbest çağrışım yöntemini kullanarak rüyanın ardındaki bilinçdışı anlamları çözmeye çalışır.
· Örnek: Bir rüyada tren görmek, Freud’a göre cinsel bir sembol olabilir.
Eleştiri ve Güçlü Yönler: Freud’un teorisi, rüyaların psikolojik bir anlam taşıdığını ilk kez sistematik bir şekilde ele aldığı için devrimciydi. Ancak, cinselliğe aşırı vurgu yaptığı ve bilimsel kanıtlarla desteklenmediği için eleştirilir. Yine de psikanalizin temel taşı olarak etkisi büyük.

Carl Gustav Jung
Jung, Freud’un öğrencisiydi ama rüyalar konusunda ondan ayrıldı. Jung’a göre rüyalar, sadece bastırılmış arzuları değil, aynı zamanda bireyin kişisel ve kolektif bilinçdışını yansıtır. Şunları savunur:
Rüyalar, kişisel bilinçdışının yanı sıra kolektif bilinçdışını da içerir. Kolektif bilinçdışı, insanlığın ortak sembolleri ve arketiplerini barındırır (örneğin, kahraman, gölge, anima/animus).
Rüyalar, bireyin ruhsal dengesini sağlamasına yardımcı olur ve rehber niteliğindedir. Jung, rüyaların telafi edici bir işlevi olduğunu düşünür; yani bilinçli hayatta eksik kalan yönleri tamamlar.
Freud’un aksine, Jung rüyaları sembolik olarak yorumlamada daha geniş bir perspektif sunar ve bireysel bağlama önem verir.
Örnek: Bir rüyada yılan görmek, Freud için cinsel bir sembol olabilirken, Jung için dönüşüm veya bilgelik arketipi olabilir.
Eleştiri ve Güçlü Yönler: Jung’un yaklaşımı, rüyaların spiritüel ve evrensel boyutlarını ele almasıyla güçlüdür. Ancak, arketipler gibi kavramlar bilimsel olarak test edilmesi zor olduğu için eleştirilir. Yine de rüya analizinde yaratıcı ve bütüncül bir bakış sunar.
Jacques Lacan
Lacan, Freud’un teorilerini yeniden yorumlayan bir psikanalisttir ve rüyalar üzerine doğrudan bir teori geliştirmemiş olsa da Freud’un fikirlerini dil ve semboller üzerinden ele alır. Lacan’a göre:
Rüyalar, bilinçdışının dil gibi yapılandırıldığını gösterir. Bilinçdışı, semboller ve metaforlar aracılığıyla konuşur.
Rüyalar, öznenin arzusunu ve “Öteki” ile ilişkisini yansıtır. Lacan, rüyaları bir tür “simgesel düzen”in parçası olarak görür.
Freud’un gizli ve açık içerik ayrımını kabul eder, ancak rüyanın anlamını çözmek için dilbilimsel yapılar ve öznenin toplumsal bağlamına odaklanır.
Örnek: Bir rüyada görülen bir nesne, Lacan için öznenin arzusunun veya toplumsal normlarla ilişkisinin bir metaforu olabilir.
Eleştiri ve Güçlü Yönler: Lacan’ın yaklaşımı, rüyaları dil ve kültür bağlamında ele almasıyla yenilikçidir. Ancak, soyut ve karmaşık terminolojisi nedeniyle anlaşılması zordur ve pratikte uygulanması sınırlıdır.
En Keskin ve Dayanaklı Yorum Kimde?
Bu sorunun cevabı, neyi “keskin ve dayanaklı” olarak tanımladığınıza bağlı. İşte bir değerlendirme:
Freud: En keskin yorum onun, çünkü rüyaların psikolojik bir anlamı olduğunu ilk kez sistematik bir şekilde ortaya koydu ve psikanalizin temelini attı. Ancak, teorisi modern nörobilimle çeliştiği için dayanaklılığı tartışmalı.
Jung: Daha bütüncül ve esnek bir yaklaşım sunar. Rüyaların sadece bireysel değil, evrensel ve spiritüel bir boyutu olduğunu savunması, hâlâ birçok terapist ve birey için ilham verici. Dayanaklılık açısından, Jung’un teorisi kültürel ve sanatsal çalışmalarda daha etkili.
Lacan: En soyut ve teorik yaklaşım onda. Günümüzün dil ve kültür odaklı psikanalizinde etkili, ancak pratikte uygulanması zor olduğu için keskinliği sınırlı.
Kişisel Görüşlerim
Eğer “keskin” derken devrimci ve etkili bir teoriyi kastediyorsak, Freud’un Rüyaların Yorumu eseri hâlâ en temel referans. Ancak “dayanaklı” derken modern bağlamda uygulanabilirlik ve esneklik arıyorsak, Jung’un yaklaşımı daha kapsayıcı ve zamana dayanıklı görünüyor. Lacan ise daha niş bir alanda, özellikle dil ve kültürle ilgilenenler için güçlü.
Not: Rüya tabiri sorduğum bir büyüğüm kadim rüya yorumcularından kimsenin kalmadığını ve direkt olarak sadece hayra yormamı, canımı sıkan bir şey hissettiysem ya da tedirgin olmuşsam da suya anlatmamı öğütlemişti.
Ah biz insanlar... Bu noktaya kadar özetlediğim konuları hiçselleştirdim sanki, gerçek insanlardan ve masum düşünceli anadan atadan örnek verince. Öyle mi? Değil mi?
Huzurlu günler, esenlikli rüyalar ve gerçekleşen hayaller diliyorum.
Harika