top of page

İletişim Aborda


Önce size yazının başlığında ne demek istediğime dair bir ipucu. Denizcilik terminolojisinde, anlamlandırmasında Aborda, bir teknenin başka bir tekneye ya da iskeleye bordasını vererek yanaşması demektir. Bu, insan ilişkilerinde güvenle yakınlaşma metaforu olarak da düşünülebilir.



Yazı: Bahar Bozkurt Şar


Düşününce şaşırıyorum, sorguluyorum. Mesela, bunca ayrı dil bunca diyalekt varken iletişimsizliğe bahane olarak, bir geminin güvertesinde herkes aynı dalgaya bakar ya da şöyle mesela: en uzak görünen mesafeler bile bir terminolojiyle bir ortak akılla bir ortak dille aşılabilir. Kanıt olarak “deniz” teşbihini ortaya koymak istiyorum. Deniz de lisan evrenselken, okyanuslar ve küçük denizlerde ses teması kurulmadan farklı ülkelerin deniz araçları bile ortak bir "dil" kullanıyorken biz neden hala iletişim kuramıyoruz?

 

Apiko: Demirin deniz dibinden kurtulup dimdik durduğu an. Bu, bir dönüm noktası ya da karar anını sembolize ediyor. Kişi eğer belirgin bir biçimde narsist, kendine odaklı ya da çekinceli değilse kendini bir dönüm noktasında bulduğunda demir taramayı bırakmayı da düşünebilir.

 

"Ben seçici geçirgenim. Ben zor seçerim, kıstaslarım vardır." kibriyle hareket etmeyi de bırakabilir. Bunu denemeyenler zaten fikrimce asli olarak yalnızlık adındaki kürek mahkumluğunun izindedir. Ne kadar sürerse sürsün, bir süre sonra kendilerini yapayalnız belki de hep kaçındığı gibi - büyüklerimizin deyimiyle - kapılardan bakarken bulabilir.

 

Iskota halatının esnekliğine sahip olmayan bir insan, yani yelkenin rüzgarla açısını ayarlayan halat kadar uyum sağlayamayan bir insan ya da insanlar genellikle bu kürek mahkumluğuna adaydır, darılma küsme olmasın, üzerinize de alınmayın lütfen.

 

Bir "Ana Yelken" e ihtiyacımız var. Ortak bir motivasyona ve amaca. Nereden bulacağız diye soranlar vardır ya da gerçekliğini ütopik olma hissi vermesini komik bulacak olanlar da vardır. Gelin görün ki Türkiye' de insanlar arasında bir ortak nokta bulmakta zorlanan kişiler gerçekte çabalamıyordur fikrimce ya da gerçekten ben merkezci ya da korkak ya da sınıfına zümresine göre insan seçen bir türdür. Bu da haliyle pek sağlıklı bir meyil ve durum değil kanımca.

 

Denizcilik, köklü geleneklere dayanır.


Örneğin, sancak ve flamaların kullanımı, yüzlerce yıllık bir iletişim geleneğidir. Bu “ortak dil” arayışına paralel bir sembol olarak ele alınabilir.


Bir "Ana Yelken" e ihtiyacımız var. Ortak bir motivasyona ve amaca.

 

Adana'nın Taşköprüsü'nde ya da başka bir göl kenarı noktasında insanları gözlemlerken hep hayal ettiğim şey bir geminin güvertesinde ve güvende olmak, dalgalara hatta fırtınalara karşı dahi birileriyle ortak hareket etmek, aynı şeyleri hissetmek ve denizin verdiği sonsuzluk özgürlük hissi.

 

Bu hisse sahip olmayan ya da buna benzer bir arayışı olmayan bir birey düşünemiyorum. Bir fikre göre, hepimiz hayatta birer korsan gemici olsak mesela, siz neye ulaşmayı ya da "yağmalamayı " yeğlerdiniz? Niçin? Bana kalsa bir insanın derinliklerine uzanabilecek bir "Gürçata" isterdim. Neden mi? Gürçatalar direkleri destekleyen yatay kollardır. Birlikte çalışmayı ve dayanışmayı destekleyen bir metafor daha.


Belki hepimiz aynı şansa sahip olmayabiliriz: Gerçekliğe eğitilmek ve hayatın koşullarını iyi tanıyabilmek her duruma hazırlıklı olmak herkesin harcı değil, tamam. Yine de "İnsandan umudu kestim", "Fikirlerimiz paralel ve uyumlu değil", "O benim karatımda değil" vb. birçok cümleyle birbirimizi neden dışlayıp ötekileştiriyoruz bir türlü anlayabilmiş değilim. Düsturları nezaket ve erdem disiplini olmayan insanlarla mı karşılaşıyoruz? Hep mi? İyi niyet ve saygı gösterildiğinde şüpheyle mi yaklaşıyoruz? Bu böyle olmak zorunda mı?

 

Zor günler geçiriyor olabiliriz, ya da zor günler geçirmiş bireyler vardır aramızda, makul. Size pat diye bir gerçek: Hepimizin hayatta kalması, hayata dayanması ve hatta sevmesi inanın birbirimize bağlı. Yani, bir "Ekip çalışması" şart. 

 

Bunun için denizde " Flamalar" var. Bir flamayla o gemide ne olduğunu, geminin yaklaşılabilir ya da uzak durulması gereken belli bir mesafeden takip edilmesi gereken bir şey olduğunu bilenler anlayabiliyorken, yani sözsüz iletişimle bile kaos yokken, biz neden sözcüklerimizle birbirimizi kesip biçip belki de aşağılayıp ya da aşırı yüceltip ortamları birer kaosa eviriyoruz? Bu bir başarı mı? Bunları yapan ve kendiyle gurur duyan insanlar da var ve haliyle başarıları epey su götürür çünkü onlar cidden yalnızlığa hükümlü insanlar.

 

Biz, onlardan olmayalım bir zahmet. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşamının son zamanlarında halkı tarafından hediye edilen “Savarona Yatı” gibi bir geminin güvertesindeyiz, farkında mısınız?

 

Iskaça: Direklerin güvertedeki yuvaları...

 

Bu yazının da "Iskaça"sı "İletişim ve iletişimsizlik" oldu. Örneklerle anlatmaya çalıştığım husus birbirimizi ne kadar ortak paydalara sahip görürsek, bunun farkına varırsak o kadar yaklaşabiliriz. İçinde bulunduğumuz yüzyılda "metaverse" denilen bir yenilik var ve tahminimce bazılarınız bu yeniliğin ne olduğunu, hayatına neler katabileceğini ve nasıl kullanacağını düşünmekten araştırmaktan kendini alamıyor. Ne tezat ama...

 

İletişim biçimleri ve teknikleri gelişirken bile iletişimsizlik halinde kendini güvende, mutlu ve özgün sananlar var. Trajikomik! Öte yandan, sanal gerçeklik gözlükleriyle bireysel ya da kitle halinde oyun oynadığımızı varsayalım. Asıl gerçekliğe dönünce ya kendinizden başka kimseniz kalmamış halde bulursanız birden apayrı, yalıtmış ve yalıtılmış bir şekilde? Acı vermez mi size?

 

Gerçekten mi?

 

Savarona’ ya Türk bayrağı çekildiğinde (24 Mart 1938, Southampton),  bir flama sadece bir gemiyi değil, bir ulusun iradesini temsil etti. CHARLIE flaması gibi, ‘Evet’ dedik: Özgürlüğe, birleşmeye, geleceğe.”

 

Şimdi niye cayıyorsunuz?

 

Caymayanlarla bir sonraki yazıda buluşmak ümidiyle.

Günlerimiz hayra çıksın…

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
  • Zoomya.TV
  • Zoomya.TV
  • Zoomya.TV
  • Zoomya.TV
  • Zoomya.TV

© 2022 by ZoomyaTV

Başvurun için teşekkürler!

bottom of page