Cumhuriyet Mayası
top of page

Cumhuriyet Mayası


Çok Yaşa Türkiye Cumhuriyeti!

Zamanlar önce, biz çocukken milli bayramların da ihtişamları ve heyecanları vardı. Zamanlar önce; atalarımız, bu ülkeyi kuranlar tarafından bağımsızlık, varlık hayalimiz, geleceğimiz kurtarılmış, bir ulus onarılmıştı. Cumhuriyet kurulmuştu.



Yazı: Bahar Sar

 

Kolordularca insanın kaybolduğu, ziyan olduğu devletlû bir hünkarın bir Avrupa ülkesinin dümen suyuna gidip I. Dünya Savaşı’na girmesiyle katmerlenen çöküşün ardından zorlu bir süreç yaşanmıştı.


“Cihan İmparatorluğu”nu yönetenler tarafından satılan topraklar, dağıtılan imtiyazlar ve alınan borçlarla yapılan krem şanti – Rokoko ve diğer tarzlardaki – benzeri lüks saraylarda yaşam başka, yönetilen (!) topraklarda bambaşkaydı. Osmanlı İmparatorluğu bilim ve kültür yerine lüks ve şaşaa gözeten bir hanedan tarafından yönetilirken Anadolu ve İmparatorluk sınırları içindeki halklar çalkalanıyordu. Milliyetçilik akımları Arnavutları, Yunanlıları, Bulgarları ve daha nice görece tebaayı kalkışmalarla isyanlarla İmparatorluk bütününden ayırmıştı. Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan ve diğer milletler bağımsızlıklarını ilân ederek ülkelerini kotarmaya çalışırken bize karşı kıyımlar hainlikler gerçekleşti.


Arap Çöllerinde kuşatmalar, saldırılar altında kalan ordularımız – Mekke’yi kaybetmemek için çırpınan askerlerimizin açlıktan çekirge yemeleri gibi nice eziyet dahil - ziyan oldu, Araplar tarafından kılıçtan geçirildi, İngilizlere bir mal gibi satıldı – teslim edildi. Pek çoğu geri dönemedi, çarpışmalarda, pusularda, hain hastane baskınlarında, esir kamplarında, korumak için ant içtikleri imparatorluk menfaatleri uğruna şehit oldu, kayboldu. Pek çok insan yavuklusundan, oğlundan, babasından mahrum kaldı, sonsuza dek ve çöküş…


Paramparça edilmiş bir İmparatorluktan geriye işgal güçlerinin kendilerine göre neredeyse cetvelle ve keyfi bir biçimde kendi aralarında yaptıkları paylaşımlar sonucunda bir avuç toprağa sığınmış sıkışmış vatanperverler kalmıştı.


1881’de Selanik’te doğan ve silah arkadaşlarıyla birçok cephede çarpışan, Çanakkale’nin muzaffer komutanı Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı?


Kurtuluş Savaşı ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Yürek yüreğe verip, göğüs göğse çarpışan ayağında çarık, karavanasında taze ekmek bile olmayan cesur ve erdemli Anadolu Halkı olmasaydı?


Kurtuluş Savaşı sırasında, cephede bile ihmal edilmeyen eğitim, geliştirme, bütünleştirme çabası olmasaydı?


Bu soruların yanıtlarını yaşatmadıkları ve yaşamak zorunda kalmadığımız için çok şanslı olduğumuzun farkındayız, çoğumuz.


Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşları onca emeğin, çilenin, kaybın ardından Ankara’ da kurulan, etnik kökenden bağımsız vatanseverlerden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 29 Ekim 1923’ te Cumhuriyet’ i ilan ettiler. Büyük ümitleri ve muhteşem bir istikbal öngörüleri vardı.


Türkiye Cumhuriyeti bir Demokrasi ülkesi olacaktı. Uygar; kültür, sanat, bilim... her alanda öncü ve önde olacaktı. Ne hayaller vardı bizim için, hayal ettikleri geleceğin umudu daha doğmamış kuşaklar için. Kadını – erkeği, yaşlısı - genci… Yekten güvendi bize ve varlığımızın çabamızın bu ülkeyi daha da ileriye taşıyacağına inandı.


Daha çok çocukken, Siyah – Beyaz “National” marka televizyonu seyrederken, bizim balonlarımız vardı.


Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, her yıl dönümünde, geçit törenleriyle kutlanırdı. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu törenlerde dünyanın en itibarlı ve göz korkutan ordularından biri olarak hakkıyla yerini alırdı. Ardından yeni yetişen kuşaklar. Okul okul, çağıl çağıl…


Stadyumlar, caddeler, al bayrağımızla donatılır, taklar hazırlanır, halkımız ellerinde Türk bayraklarıyla doyasıya çılgınca geçit törenlerini izlerdi. Ulusumuzun bağımsızlığının tadı doyasıya çıkarılırdı.


Yetişmiş büyüklerimizin ve gençliğin bu kutlu, milli bayrama hazırlanmasını biz de kendi anılarımızdan özlemle de olsa, hatırlayabiliyoruz, çok şükür. Çünkü, her milli bayramda olduğu gibi Cumhuriyet Bayramı’nda da varlığımızın sebebi ve mevcudiyetimizin temeli olan kurucularımızın çabasının kutlanması, ihtişamlı bir vefa borcuydu.


Bizler, bu borcu seve seve yerine getirirdik. Heyecanla. Coşkuyla. Yeni ümitlerle. Gülüşlerimizle, yaptığımız hazırlıklarla: okuduğumuz şiirler, danslar. Bunlar çok güzel anılar.


Hiçbir şeyle değişilemeyecek ve kıyaslanamayacak kadar.


Akşamları yapılan Fener Alaylarını da hatırlıyor musunuz?


Peki, tüm bunları özlemediniz mi? Ben özledim, pek çoğumuz gibi. Atatürkçü Türkiye Cumhuriyeti çocukları olarak yetiştikten sonra, her milli bayramda caddelerin bayraklarımızla süslenmesini, Cıvıl cıvıl geçit törenleri yapılmasını, çocukların gençlerin, biz bir zamanların çocuğu genci şimdiki zamanın yetişkinlerinin neşeyle, coşkuyla, gururla kaynaşmasını beklemek, görmek, yaşamak ve hissetmek hakkımız!


Tüm bunlar, başta yöneticilerimiz olmak üzere, hepimizin bize bu günleri bu ihtişamı, bu varoluşu Hediye eden bu uğurda canlarını, ömürlerini hiçe sayan kurucularımıza borcumuz.


Tahtımızı bahtımızı hazırlayanlar onlar, sonuçta. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, şehitlerimiz, kayıplarımız, kağnılarla aç susuz bebesini emziremeden bir kuru ekmekle Cepheye yüksünmeden gözü kara bir şekilde silah taşıyan ömrünü feda eden kadınlarımız. Dünya ve coğrafya siyasetinden bağımsız olarak, belki de şu anda birbirini kıyıma uğratan, dünya Üzerindeki niyetlerini savaşlarla gerçekleştirmeye çalışan devletler karşısında dimdik durmaksa görevimiz.


Bunu, bizi bir kıyametin içinden çekip çıkaranlara karşı borçluyuz. Bunu kucağında gelecek bebeğiyle, elinden tuttuğu çocuklarıyla ya da kol kola girdiği sevgilisiyle, eşiyle dostuyla kutlamak isteyen bizlere karşı, bizi yönetenler borçlu.


Bu borcun bu yıl da coşkuyla, hevesle ve gururla kutlanmasına hiçbir neden ve gerekçe yeterli olmaz, olamaz.


Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun 100’üncü yılında, Türkiye Cumhuriyeti halkına coşkusunu, geçmişinin ihtişamını ve geleceğinin ümidini gösterişli bir şekilde övünerek yaşatmak zorunlu.


Çünkü bizi yönetenler de yerlerini, mevkilerini, yetişmelerini, varlıklarını, övündükleri erdemlerini ve yaşadıkları yaşattıkları her şeyi bu önemli ve ayrıcalıklı güne borçlu!


Cumhuriyet kutlamalarında fener alayları

Dilerim, Cumhuriyetimizin 100. Yılı’nda da bayramımızı, esenliğimizi, varlığımızı, anılarımızı coşkuyla kutlayabilir ve geleceğe umutla bakma adına bir kez daha moral ve ümit kazanabiliriz.


Buna ihtiyacımız var, inkâr edilemez gerçeklerden biri bu ihtiyaç ve çocuklarımızın da yeni yetişen neslin de hissetme hakkı var.


Dilerim, bir halkın, bir ülkenin dirliği birliği nasıl kutlanır cümle aleme yeniden gösterilir ve yaşadığımız onca zorluğa ve afete ve çektiğimiz onca kaygıya rağmen ümidimiz yine perçinlenebilir.


Tüm bu yazdıklarınızla mı diyeceksiniz? Dersiniz, diyebilirsiniz.


Tarihten ders almamış nice halkın ve milletin arasındaki özerkliğimizi, özelliğimizi ve ayrıcalığımızı bize hissettirme görevinizi yerine getirmeniz, biliniz ki en büyük dileğimiz.


Nostalji: TRT Bayram yayınından bir şarkı geçiyor zihnimden ve beni çok üzüyor, eziyor, mutsuz ediyor.


“Benim balonlarım vardı

Onları kimler aldı

Mutlu bayramlar vardı

Kim bilir ner’de kaldı?”


“Daha ilk yüzyılımız” yüzyıllarca kutlanmak ve kutsanmak, kutlamak Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim de hakkımız.


Saygıyla ve esenlikle, bağımsız, demokratik, eşsiz ve benzersiz cumhuriyetimize nice 100’üncü yıllar diliyorum. Geleceğe miras olarak coşku, bütünleşmiş bir halk ve güven, gurur içinde yaşayacak nesiller miras bırakmanız temennisiyle. Tabi ki gelecek nesillere de bayramlarını gönüllerince kutlama şansı da buna dahil.

Son Yazılar

Hepsini Gör

İnsan Tadı

bottom of page