ABD-BRICS: Küresel Ticaret Savaşları
top of page

ABD-BRICS: Küresel Ticaret Savaşları

Irak ve Suriye’nin içinde bulunduğu istikrarsız durum ve Israil-Gazze gerginliğinde gelinen son nokta dikkate alındığında işlerin ABD açısından pek de olumlu yönde seyretmediği görülüyor. Ancak bütün bunların ötesinde ABD'nin başını ağrıtacak yeni bir gelişme söz konusu. Brezilya, Rusya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti ülkeleri ticaret birliğini oluşturan BRICS topluluğu beş yeni üye daha alarak küresel dengeleri ve ABD çıkarlarını sarsmaya başladı.



Yazı: Bülent Yurtdaş

 


Özellikle 2003 yılından bu yana Irak’ta süre gelen kaos, 2011 yılından bu yana hesapları alt üst eden Suriye gelişmeleri ve son olarak Israil-Gazze arasında yaşanan ve devam eden savaş hali ABD’yi ekonomik açıdan her geçen gün biraz daha zorluyor.


Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin Akdeniz kıyısına kadar ulaşması beklenen petrol ve doğalgaz boru hattının hayata geçirilememesi, Gazze-Israil savaşı yüzünden Kızıl Deniz ve Aden Körfezi'nde ticari gemilerin geçişlerindeki güvenlik sorunu ve İran destekli Husi gruplarının saldırıları işleri iyice çıkmaza sokarken ABD’nin yaşadığı maliyetler tahminlerin çok ötesine vardı.


Tüm bu gelişmelerin yarattığı sorunlarla boğuşan ABD 2024 Ocak ayı başından itibaren yaşanan yeni bir durumla karşı karşıya… Brezilya, Rusya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti ülkelerinin ticaret birliğini oluşturan BRICS topluluğu üye sayısını arttırdı. Bu sıradan bir gelişme değil. Zira birliğe beş yeni üye daha kabul ederek sayısını 10’a çıkaran BRICS dünya ekonomisi ve güç dengelerini etkileyecek bir çizgiye ulaştı.


BRICS ülkeleri küresel ticaret gelişmelerini etkileyecek düzeyde genişliyor.

Yeni beş ülkenin dünya ticaretindeki yeri, stratejik konumları ve ABD ile olan ilişkileri dikkatleri çekiyor. Bu ülkelerin başında gelen Mısır Süveyş Kanalı’ndaki tüm ticareti kontrol ediyor ve Doğu Akdeniz’de son zamanlarda imzaladığı petrol anlaşmaları ile ilgi çekiyor. Diğer bir önemli ülke ise küresel ısınma tehdidi ile karşı karşıya olan dünyada tarım üretimi bakımından gıda krizine karşı bir can simidi olarak görülen Etiyopya. ABD ambargosu altındaki İran ile diğer ülkelerden BAE ve Suudi Arabistan hem petrol ve doğalgaz rezervi hem de Hürmüz Boğazı’nı kontrolünde tutmaları bakımından öne çıkan diğer katılımcı ülkeler. İşte bu ülkelerin hepsi BRICS’e katıldı. Yani ABD’nin can düşmanı Rusya ve Çin ile aynı safta yer aldılar.

 

Bu son gelişmeler ile BRICS uluslararası petrol ve doğalgaz piyasasının %55’ini ve dünya ticaretinin %50’sini eline geçirdi. Fakat daha önemlisi BRICS üyelerinin çok kısa bir süre önce yaptıkları bir açıklamada yatıyor. Üye ülkeler ortak para birimi oluşturmak için harekete geçtiklerini açıkladılar. Bu durum CAATSA yasası ile ABD’nin keyfi ambargo uyguladığı ülkeler ve firmalar için BRICS içinde ABD doları kullanmadan rahatça ticaret yapabilecekleri anlamına geliyor. İşte ABD’yi rahatsız eden başlıca konu bu...

 

Çin ve Rusya’nın Afrika kıtasında artan nüfuzu ve ticaret hacmi ABD’yi endişelendiriyor. Lula Hükümeti’nin göreve gelmesi ile Brezilya’da Çin yatırımları artıyor ve Latin Amerika pazarının rotası ABD ekseninden Doğu Asya’ya kayıyor.

 

Buna bir tedbir almak isteyen ABD yıllardan beri “Arka Bahçesi” olarak gördüğü Latin Amerika’da gelişmeleri lehine çevirmek ve BRICS’in yayılmacı politikalarının önüne geçmek için CIA destekli planlarını devreye sokmaya başladı.

 

İlk olarak Ekvador seçimlerinde merkezi sağcı Daniel Noboa’yı ön plana çıkararak algı yoluyla seçimi kazanmasını sağladılar. Ardından politik kariyeri boyunca hiçbir başarısı olmayan 1950’lerden kalma liberal tezlerle kendine popülarite yaratmaya çalışan bir kişiyi, Javier Milei’yi Arjantin’in içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkaracak bir kurtarıcı gibi lanse ederek seçimi kazanmasını sağladılar. Son olarak da El Salvador’da aslen Filistinli olan aşırı sağcı Nayib Bukele’yi seçimlerden ikinci kez galip çıkartarak başkanlık koltuğuna oturmasını sağladılar.

 

Bu hamlelerin bir şekilde Venezüella’yı kontrol altına almak amacını taşıdığını birçok uzman söylüyor. Bir şekilde kışkırtıp uluslararası alanda bahaneler üreterek hem Venezüella’yı hem de Venezuela’nın kaynaklarını ele geçirme çabasını kapsayan “Guyana Krizi” meselesi en dikkat çekici örneklerden biri.

 

Venezüella dünya üzerinde çıkarılmamış en büyük petrol ve doğalgaz rezervine sahip, altın, demir ve karbon madenleri bakımından zengin rezervleri olan bir ülke. Ortadoğu’dan büyük zahmet ve maliyetler ile sağlanan petrol ve diğer ticari metaların hepsini çok daha düşük bir maliyetle Venezüella’dan karşılamayı amaçlayan ABD için bu ülkenin dikkat çekmemesi sanırım pek mümkün değil.


Dengeleri Değiştiren Lula

 

Ama Lula faktörü gözden kaçırılmış olmalı. Lula, ABD ve güçlü batı ülkelerinin baskılarını azaltarak Venezüella’yı şeffaf bir seçim sonrasında BRICS’e dahil edip uluslararası petrol ve doğalgaz piyasasının %70’ini kontrol altına almayı ve ABD hegemonyasını, baskısını kırmayı amaçlıyordu.


Lula Brics ile küresel ticaret dengelerini değiştirecek hamleler yapıyor.

Bu nedenle, Brezilya Devlet Başkanı Lula Venezuela Devlet Başkanı Maduro’yu tuzağa düşmemesi için defalarca kez uyardı ve frenlemeye çalıştı. Büyük ölçüde de başarılı oldu. Guyana krizinin atlatılması ve seçimler ile ilgili atılan bazı adımlar Lula’nın tavsiyeleri üzerine Maduro tarafından gerçekleştirildi. Fakat yaşananlardan ders almamış gibi Maduro son günlerde yine başına buyruk hareket ederek hâkim olan sükûnet ortamını bozdu ve muhalifleri tutuklatarak ortamı alevlendirdi.

 

ABD’nin Milei Hükûmeti ile imzaladığı “Parana Su Yolu Modernizasyonu” ve “Patagonya Askeri Deniz Üssü Projesi” sonucu Çin Arjantin’de yaptığı yatırımların çok daha fazlasını Brezilya’ya kaydırdı. Rio’dan başlayacak ve Peru’nun başkenti Lima’da son bulacak 6000 Km’lik demir yolu inşası için kolları sıvayan Çin Brezilya’yı elektrikli araç üretimi için bir üs olarak belirledi ve üretim tesislerinin inşasına başladı. Bu Çin tarafından ABD hamlelerine karşı bir cevap niteliği taşıyor.

 

Lula’nın girişimleriyle kontrol altına alınan Guyana krizinin ne kadar önemli olduğu ise hafta sonu yaşanan bir gelişmeyle yeniden kanıtlanmış oldu. ABD Güney Atlantik Deniz Komutanı Milei’yi ziyareti sonrası doğrudan Guyana’ya geçti. Bölge de yaşanan her gelişme bir satranç hamlesinin izlerini takip etmek gibi.

 

ABD bir yandan Milei ile Brezilya, Peru ve Şili’yi kontrol etme hamleleri yaparken diğer yandan Ekvador, Guyana ve El-Salvador aracılığı ile Kolombiya ve Venezuela’yı hareketsiz bırakmaya çalışıyor. Çünkü 1959 yılında başlayan ve 1962 yılında doruk noktasına ulaşan “Küba Krizi” yüzünden ABD burnunun dibinde her zamanki söylemleri ile “Komünizmin Yerleşmesini ve Vücut Bulmasına” asla tahammül edemiyor.

 

Görünen tablo önümüzdeki günlerde Latin Amerika’da suların durulmayacağını bize açıkça gösteriyor. Bu güç savaşlarından kimin galip çıkacağını tahmin etmek açıkçası pek kolay değil.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page