top of page
Yazarın fotoğrafıHasan R. Ardıç

Tuhaf Şeyler


Her şey bir tuhaf olmaya başladı desem; önce “her şey mi?” dersiniz yoksa “daha bunu yeni mi fark ettin?” ile devam edersiniz? Esasen doğru söylediğinizi siz de biliyorsunuz, ben de kabul ediyorum. Evet her şey bir tuhaf olmaya başladı.



Yazı: Hasan R. Ardıç

 

Son seçimlerden sonra epey zaman geçti; ama halâ başta ana muhalefet partisi olmak üzere, ortada bir muhalefet icraatı yok. Ne “Millet İttifakı” ne de bu ittifaka dahil olanlar ve olmayanlar, asla ve kat’a beraber değiller. Belki beraber olmaları da şart değil ama muhalefette kimseden ses çıkmıyor. Yani o parti binası ana girişinde yapılan karşılamalar, o birbirinden güzel son model sedanlar yok oldular birdenbire… O araçlara binenler ve o araçlardan inenler gibi, o araçlar da yoklar, sağ arka koltukta oturanlar da… Seçimlerden üç gün öncesine kadar o demeçleri verenlerden henüz çıt çıkmadı. Bir şeyler söylemelerini bekledi seçmen onlardan. Bu en azından bir tebrik bile olabilirdi… Derin bir yalnızlık, sessizlik…


Muhalefet… Latince sözlükte “contra” olarak yazılmış. Esasen “opposition” daha yakıştı. Biliyorsunuz demokrasilerde iktidar (muktedir) olduğu gibi bir de muhalefet vardır, ya da olmalıdır, ki bugünlerde ülkemiz cümlenin olmalıdır bölümünü yaşıyor.


Seçimi kazanırsınız iktidar (ya da iktidar ortağı) olursunuz, kazanamazsanız muhalefet tarafında yer alırsınız ki demokrasilerde her ikisi de son derece önemli ve değerlidir. Bizde durum bana göre biraz tuhaf gelişiyor. Şöyle; iktidar partisi kendi içinde, kendi için çok doğru konumda, gayet de başarılı. Son derece planlı, organize çalışıyor. İsteyen beğenir, isteyen beğenmez; ben onu bunu bilemem. 20 yıl gibi bir uzun sürede adeta tek başına iktidar olacaksınız, üstüne bir seçim daha kazanacaksınız… “Daha ne olsun?” derler. O bakımdan iktidar hatalarıyla, yaptığı olumlu işlerle (daha çok hatalarıyla) gayet rahat bir görüntüde… Peki ya muhalefet? Onlar dışarıdan bakınca sanki çok daha da rahat gibiler. Peki, vatandaş?


İşte onun durumu ekonomi bağlamında kötü, çok kötü hem de. Burada bunu defalarca yazdım, söyledim, sayılarla, endekslerle, istatistiklerle, tablolarla anlattım. Ama durum halâ öyle, aynı… En son bu derece ısrarla liyakat konusundaki ısrar, eğitimi ve uluslararası deneyimleriyle başarılı olan bir Hazine ve Maliye Bakanı ve TCMB guvernörlüğüne yine iyi eğitimli, uluslararası platformlarda çalışmış bir genç hanımın getirilmesinde önemli rol oynadı. Geçenlerde yazdığım, “ilk 100 gün önemlidir” başlıklı yazımın üzerinden yine bir 100 gün daha geçmeye az kalmışken vaatlerle, umutlar ve gerçekler realitede halâ örtüşmedi. Evet ufak-tefek olarak tabir edilen bazı sözel gelişmeler oldu ama, bu yeterli olamadı. Çünkü söylenenlerle olanlar arasında dayanak eksikliği vardı. Umut vermesi beklenen söylemler havada kaldı.


Sayın HM Bakanı sürekli yurt dışı seyahatte… Tamam, olabilir ama, bu derece yoğun olması, para arayışının bu derece ısrarcı şekilde yapılması, özellikle yabancı yatırımcıyı ve bankaları iknadan uzak, “görevimi yapıyor muyum, yapıyorum, makamda oturmak yerine sahada çalışıyorum.” demenin bence ta kendisi. Düşünceme göre bu iş bir kere ama tam anlamıyla, iyi hazırlanmış olarak yapılır, takip edilir. Sonuç olarak uzun yıllara dayalı devlet geleneği olan böyle bir bakanlık, bilhassa mali konuda bu derece ısrarla yıpratılmamalı… Ayrıca yapılan her mükerrer ziyaret bulunacak kredinin maliyetini artırmaz mı? Artırmaz olur mu? Artırır. Tabii bu arada sayın cumhurbaşkanının sabır ve tolerans sınırlarını da zorlamamakta fayda vardır.


Orta Vadeli Program

Herkesin, bilhassa kurumların bir planı-programı vardır, işini ona göre yürütür diyeceğim ama bizim halâ bir maliye politikamızın var olduğunu söyleyemiyoruz. “Neyin politikası var da ben bilmiyorsam” diyecek bir şey yok. Orta Vadeli Programda sık sık politikalardan söz edilse de sadece politika kelimesi kullanılıyor ama neyin hangi politikası olduğu net değil. Maliye politikası, sıkı para politikası, kur politikası…


Bilirsiniz, siyasete hiç bulaşmam, parti ya da şahıslarla da işim olmaz, sadece kapalı oy verme odasında inandığıma oyumu veririm, hepsi o kadar… Ama bu defa, ana muhalefet partisinin ve onun üst yönetiminin uyarılması gerekli. İnandırıcılığı, yani güveni kaybetmek telâfisi olanaksız olan bir kayıp. Bunu örnekleriyle yaşadık, yaşıyor ve biliyoruz. Bu duruma en fazla karşı çıkanlar aldırmıyor, sadece kendilerini düşünüyorlarsa, bundan sonraki ilk seçimde de çok düşünürler diyeceğim ama zaten 13-15 seçim sonucuna rağmen bu durumu kabullenmek başka bir şey. Sadece anakentlerde yerel yönetim seçimlerini kazanmakla hiçbir şey garanti edilemiyor. Muhtemelen küstürülen bir il başkanı, büyükşehir belediye başkanlarından ikisinin burukluğu ana muhalefet partisi için kolay ikame edilebilir kayıplar olmasa gerektir. Hiçbir boşluk doldurulamaz değildir, ama boşluk bırakmanın da onu doldurmanın da zamanı, yeri ve riski hesaplanmalıdır. Ana muhalefet bugün bu durumdadır.


Türkiye’de ne ana muhalefet partisi ne de diğer birkaç parti, gerçek anlamıyla, literatürdeki manada sol parti niteliğinde değildirler. Bu bakımdan yıllardır sağ tandanslı partilerin, koalisyonların idaresindeki hükümetler hep sağ görüşün izinde yürümüşlerdir. Bu bakımdan daima yeni nesil aydın gençliği de kendilerine küstürmüşlerdir. Bugün yetişmekte olan, pırıl pırıl gençlik diplomasını alır almaz, hatta diploma almaya yakın zamanda yurtdışında yaşamanın hayallerini kuruyor, hesaplarını yapıyor.


Tabii bütün bu şartlar bu derece ağır olunca toplumun ruhsal sağlığında da önemli değişimler, endişeler oluşuyor. “Her yerde kavga iletişimin neredeyse tek yolu oldu” desek hani pek de abartılı olmayacak yakında. Bu arada bir de en çok otoyolda halay çekmelerine (!) bayılıyorum. Sanki halay çekmek; su, tuvalet, yemek ihtiyacı gibi. Bu ihtiyaç hasıl olunca arabayı kenara çekip dörtlüleri yakıyorlar. Haydaaa… Özellikle İstanbul başı çekiyor, nüfus fazlalığı bu konuma getiriyor ama diğer kentlerde de durum pek farklı değil galiba. Her yerde kavga, her yerde hakaret, sadece kadın cinayetleri değil, toplamda işlenen bütün cinayetler, aile kavgaları, toplu saldırılar, gasp olayları günlük gazete ve TV kanallarının en yoğun çalıştıkları konular. Ayrıca bu tür haberlerin özel meraklıları da varmış. Medya rating yaparken maddeten kazanç da sağlıyor galiba.


Bunlar tuhaf şeyler… Eskiden olmazdı …

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires

Noté 0 étoile sur 5.
Pas encore de note

Ajouter une note
bottom of page