Kentler Dönüşüyor Ama Emeğin Apartmanları Nereye Dönüşüyor?
top of page

Kentler Dönüşüyor Ama Emeğin Apartmanları Nereye Dönüşüyor?


1960’larda Türkiye; kadınların 20, erkeklerin 25 yıl çalıştıktan sonra ortalama 40’lı yaşlarında emekli olduğu ve ikramiyeleriyle ev alabildiği yıllar…



Yazı ve Fotoğraf: F. Tülây Parlak

Editör: Kerim Karagöz

 

İstanbul’un Kadıköy ilçesinde bir mahalle, Erenköy. Öncesinde bağların arasında tek katlı yazlık evlerin bulunduğu, 1960’larda ise, dut ağaçlarının gölgesinde, yemyeşil sokaklarında 3-4 katlı yatay mimarideki evlerinin arasında dolaşan, yolcu taşıyan at arabalarının olduğu bir yer…


Kimi İstanbul’dan, kimi başka şehirlerden gelen orta direk diye tanımlayabileceğimiz 31 kişi, inşaat halindeki Emek Apartmanı’ndan ev almışlardı. İnşaat devam ederken müteahhit iflâs etti. Ardından yarım kalan inşaatı, ev sahipleri birleşerek tamamlatmışlar emek emek bitirildiği için de adını “Emek Apartmanı” koymuşlardı.


Eski evlerde dikkat ederseniz birçok Emek Apartmanı ismi vardır. Bu ismin seçilmesinin tesadüf olmadığını, bir kader birliği olduğunu düşünüyorum.



Avrupa’da insanlar yüz yıllık apartmanlarda oturuyor. Her sene konutlarında bakım yaptırmaları zorunlu. Türkiye’de ise, arabalarda olan yıllık bakım zorunluluğu, konutlar için geçerli değil. Türkiye’de köyden kente göç yoğunluğunun yıllar içinde artması da Avrupa’da görülmüş değil…


Yıllar içinde batı şehirlerinde artan nüfusun bir sonucu olarak konut ihtiyacı doğdu ve dikey mimariye geçildi, İstanbul yıllar içinde yeni ilçeler eklenerek büyüdü, büyüdü, büyüdü… İstanbul 2020 yıl sonu verilerine göre 15,46 milyon. Son yıllarda gelen düzensiz göçmenler ve kayıt dışı nüfusun eklenmesiyle 20 milyona yakın bir nüfustan bahsediliyor.


Bu şartlara, Türkiye’nin deprem gerçeği de eklenince, 2012 yılında 6306 Sayılı kentsel Dönüşüm Kanun’u yürürlüğe girdi ve Türkiye’nin kentsel dönüş macerası başladı…


İstanbul’da bu maceraya, ne hikmetse, 1999 depreminde en çok yıkımın olduğu ve zeminin yumuşak olmasından dolayı ekstra riskli olan Avcılar ve civarı yerine, Kadıköy ilçesindeki Bağdat Caddesi’nden başlandı. Yıllar içinde de sıra Emek Apartmanı’na geldi.


6306 Sayılı Yasa’da 2/3 çoğunluk kararıyla yıkım kararı alınabildiği için 1/3’ün mülkiyet hakkının zarara uğramaması için insanların bu korkusuna, yurdum insanının örgütlenmedeki zayıflığı da eklenince Kadıköy, şantiye alanına döndü. Artık yıkım çanları Emek Apartmanı için de çalıyor.


Altmış yıllık bir apartmanın ev sahipleri aile gibiydi; çünkü, şimdiki apartman yaşantısının aksine, bir arada yaşanırdı. Bir evde hasta varsa, herkesin kalbi o evde atar, bir evde ölüm olmuşsa, herkesin gözyaşı birlikte akardı. Bayramlar, ramazanlar birlikte kutlanırdı. Çocuklar birlikte, kardeş gibi büyütülürdü.


Emek Apartmanı’nda da birlikte büyüyen Tülây, Nur, Yasemin adlı 3 çocuk vardı. Aynı katta, birlikte kardeş gibi büyüyen 3 çocuk… O apartmandaki anılarından bir kitap olacak kadar birlikte zaman geçirmiş, çok şey paylaşmış, birlikte büyümüş 3 çocuk… Zaten 3 farklı mizaca ve 3 farklı dünyaya bakış açısına rağmen, kardeş gibi olmalarının sebebi de bu kardeşçe yaşanan çocukluk, bu ortak geçmişti…. Bugün onlar 43 yaşındalar. Birini kızı, birinin oğlu var. 3 farklı yaşam hikâyesi. 3 farklı yetişkin oldular ama değişmeyen, bu ortak kardeşçe yaşanan çocukluğun oluşturduğu o görünmez bağ…. Kilometrelerce ötede olunsa da sık sık görüşülemese de hatta kalpler kırılsa bile…



Normalde bir daha görüşmem diyeceğiniz bir olay yaşansa bile, zaman geçtikçe o görünmez bağ yakalar ve kardeşin etle tırnağı gibi yine yürekleri birleştirir. Aynı şey, acıyı, sevinci her gün birlikte yaşayarak gençlik yıllarının bir arada geçiren anne babaları için de geçerlidir. Yaşanmışlıklar insanı insana bağlar… Kâh mutlu, kâh kötü anların paylaşımları…. Ama bu paylaşımlar sadece konuşmakla sınırlı değildir... Birlikte yaşamaktır…. Mesela, annen vefat ederken gecenin 04.00’ünde kapısını çaldığın arkadaşına, sadece O’na adını hitap etmenle, eline Yasin’i alıp koşarak senin annenin başında okumasıdır. Mesela, eşinin doğum sancısı başladığında sabaha karşı arkadaşının kapısını çalıp, sadece adını hitap etmenle, arabanın anahtarını alıp hastaneye yetiştirmektir…. İşte kardeşçe yaşamak böyle bir şeydir… Farklılıklara rağmen kardeşçe yaşamak, sadece insan olarak birbirinin yanında olmakla başlar ve zamanla büyür, büyür, büyür ve görünmez bir bağa dönüşür…


İşte bu bağın oluştuğu Emek Apartmanı da bu bağların oluştuğu birçok apartman gibi tarihin tozlu sayfalarına gömülüyor…. Yerine dikey mimaride küçük küçük evler yapılacak ve bir daha asla, o toprak üzerinde, böyle ortak bir geçmiş ve yaşanmışlıkla beslenen yaşamlar olmayacak…


Bu yıkımlar, sadece Emek Apartmanı’nda birlikte büyüyen o 3 çocuğun yavrularını değil, tüm çocukların aynı şekilde büyüyerek böyle kuvvetli bağlar oluşturmasını ortadan kaldırıyor.

Bu yıkımlar, ayrıca; insanların o şehre olan aidiyet duygularını da ortadan kaldırıyor ve bu duygu yok olduğunda, insanlar daha kolay göç eder…



Hele ki bu duruma, 400 bin dolar ev satın alan yabancıya TC vatandaşlığının verilmesini, 75 bin dolar ev alana ikamet izninin verildiği düzenlemelerin de eklenmesiyle şehrin demografisindeki değişim de eklenince, insanın doğduğu şehre yabancılaşması kaçınılmaz…


Yabancıların İstanbul’da ev aldığı ilçelerin sırasıyla; Esenyurt, Beylikdüzü, Başakşehir, Avcılar şeklinde olması da kentsel dönüşümün nereye gittiğine dair bir ipucu…

Kentler; aidiyet duygularımızın yok olmasına, doğduğumuz şehre yabancılaşmamıza, demografik ve yapısal açıdan değişimlere dönüşüyor… Emek emek alınan emeğin apartmanları, komşularla ortak yaşanmışlıkla “yuva” vasfından, sadece temel ihtiyaçların karşılandığı “konut” vasfına indirgenen binalara dönüşüyor…. Binaların içinde yaşayan insanlar arasındaki ilişkiler, sevgi, yardımlaşma duygularıyla ortak bir yaşam içeren ilişkilerden, sadece öylesine vakit geçirilen ilişkilere dönüşüyor… Kentler dönüşürken, emekler nelere dönüşüyor? Bizler nelere dönüşüyoruz?

2 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page