İlk Yaz ya da İlk Yazı
top of page

İlk Yaz ya da İlk Yazı

Burada ilk yazım olacak. İster istemez tatlı bir heyecan ve biraz da çekingenliğim var. İlk tanışma anlarında olduğu gibi.



Yazı: Asuman Şahin

 

Bunun korku ile ilgisi yok. Değişik bir duygu belki çok ötelere giden. Çocukluğumda yeni alınan bir kıyafeti de ilk kez giymeye çekinirdim. Sanki herkes bana bakacak ya da alamayan arkadaşlarım üzülecek gibi duygulardı…


Kulağımda kalmış. Bir bebeğin doğduktan sonrası sürecinde “bu yaz kızımın/oğlumun ilk yazı” ya da “ilk sonbaharı” veya “ilk kışı” denirdi nedense. Önemliydi ilkler.

Hiç “çocuğumun ilk ilkbaharı” denmezdi mesela. Ama “ilk yazı” denirdi. Böyle bir şey galiba benim ilk yazımla ilgili duygularım.


İlk tanışma yazım olacak. İçimden geldiğince.


Hoş kimi zaman hep böyle yaparım. İçimden geldiğince…

Sadece harflerin, kelimelerin, cümlelerin ve duygularımın ritmine bırakarak yazmayı seviyorum.


Özgürce otların arasında, hışır hışır ve o anda orada kimler varsa onlarla birlikte yazmak gibi. Mesela, serçeler, kargalar, cırcır böcekleri, kurbağaların şarkılarıyla dolaşırcasına yazmak. Fal gibi ne çıkarsa bahtıma. Sonra okuduğumda “ben mi yazmışım?” diyorum. Beste yapmak da böyle olsa gerek; harflerin yerini notalara bırakan duygular. Dere yatağındaki suların şıkırtısı gibi nazlı bazen de hırçın taşkınlarla önüne ne katarsa alıp savururcasına. Hayat gibi.



Bir anda değişen hayatlarımız ve hayatlarınız gibi.

Bir gece sabaha karşı bir de bakıyorsunuz ki doksan saniye içinde yerlebir olmuş ülkemiz ve güzel insanlarımız. Oysa yapacak ne kadar çok şey vardı. Hepsi göz açıp kapayıncaya kadar bitti. Zamanın geri gelmeme gibi huyu var biliyoruz. Her olayda acaba ben bunun neresindeyim? Suçlanmalı mı yoksa aklanmalı mıyım demeye çalışırız, çok net olmasak da ima ederiz duygu ve düşüncelerimizle. Ve aklanırız kendimizce. Acaba gerçekten masum muyuz? İçte kalan ufacık da olsa vicdan kırıntısı olabilir mi? Ben elimden geleni yaptım, başka ne yapabilirim der miyiz?


Sanıyorum toplumsal travmaların kökeninde bu erememek yani isteyip yapamamak, mecbur kalmak duyguları da var. O inşaatlarda çalışanlar, izin verenler, belki de bile bile yapılan kasıtlar (yanlış malzeme, uygulama gibi). Bu gibi etkenlere neden olan insanların hali nicedir bilinmez. Sessiz çoğunluk diye nitelendirdiğim aklıselim insanların seslerinin, uyarılarının dikkate alınmaması hatta alay edilmesi, ranta kurban olan hayatlar kentler. Bu topraklar tarihinde yaşanan pek çok acının üzerine tuz biber eken durumlar ve üzücü yanı bu kadarla kalmayacak olması. Görüyoruz... Pek çok kuram, teori olması gereken ilkeler zorunluluklar hepsi göz ardı edilince bu denli karmaşanın her alanda karşımıza çıkması o kadar doğal ki. Zararın neresinden dönersek iyidir demek de yetmiyor artık. Böylesi bir bilinmezlikte kişisel çabalar ve kendime ait duruşum ile ayakta kalmaya çalışıyorum. Belki siz de aynısını yapıyorsunuz. Güzelliklere daha sıkı sarılmak. Ve çözümlere yönelik çalışmalara devam etmek. Kumbara gibi gün gelir kullanılır.


Gılgamış Destan’ından alıntı yaparak sözlerimi burada bitiriyorum:


Anlatı Ut-Napiştim’in Gılgamış’a öğütleri.

Satırın birinde tablet kırık olduğu için okunamıyor.


“Ne var ki insan, var olduğundan beri (...) nin tutsağıdır hep.”

Sizce bu üç noktalı okunamayan kısımda ne yazımıştır Sümer’li şair? Biliyoruz mutlaka...


“Ne geçti eline kendini böyle hırpalamaktan,

tükenmekten acı çektirmekten kendine,

etlerini üzüp, sızlatıp

uzak ölümünü yaklaştırmaktan?

İnsan soyu kırılmalı hep sazlıktaki bir kamış gibi!

ne seçkin kızlar ne seçkin delikanlılar

götürüldü, bir düşün, ölümün eliyle,

ölüm ki hiç kimse görmemiştir onu.


Evler kurmuyor muyuz her zaman,

anlaşmalar yapmıyor muyuz her zaman,

mal bölüşmüyor muyuz her zaman,

düşmalık mı yok ülkede her zaman,

deniz kabarmıyor mu her zaman, dalga götürmüyor mu her şeyi?

Güneşi gören gözler

yok oluveriyor günün birinde!

Uyuyanla ölü aynı şeydir;

Ölümün resmini çizen çıkmamıştır,

ne var ki insan, var olduğundan beri (...) nin tutsağıdır hep.

Toplandı Büyük Tanrılar, Anunnakiler,

Yazgı Tanrıçası Mammitu

Yazgıları belirledi onlarla birlikte;

hem yaşam verdi biz insanlara, hem de ölümü,

ama ölümün zamanını vermedi”


(Gılgamış Destanı, Çeviren: Sait Maden, s.104, İş Bankası Yayınları, Ocak 2017)

Son Yazılar

Hepsini Gör

Gitmeliyim

bottom of page