top of page

Türkiye’de İşgücü-İstihdam Genel Yapısı


Hayır… Her coğrafyada ve her zaman değil. Çok kısa bir yanıt olmasına rağmen bence gayet net bir cevap oldu. Bu tür soru-cevaplarda biraz daha açıklayıcı olmak, detay vermek daha doyurucu oluyor. O bakımdan ben de öyle yapacağım. Sonuç değişecek mi?

Hayır, ama cevap daha tatminkâr olacak.



Yazı: Hasan R. Ardıç

 

Dünya Bankası raporlarında “büyüyen ama istihdam yaratamayan bir ekonomi” olarak geçiyoruz. Ülkemiz emek piyasasında dikkatle izlenen en önemli başlık ise çalışma yaşındaki nüfusun hızlı bir artış gösteriyor olmasıdır.


● Türkiye'de çalışma yaşındaki genç nüfusun oldukça hızlı artması,

● Yapılan yatırımların istihdama olanak sağlayamaması önemli, önemli olduğu kadar da dikkat çekicidir.


Ülkemiz işgücü piyasası diğer ülkelerde mevcut bulunan işgücü piyasaları ile farklılıklara sahiptir.


Bunun nedenleri;

Tarım sektöründe yüksek istihdam ve verimliliğin düşük olması,

İşgücüne katılımın ve istihdam oranlarının kadınlarda düşük seyretmesi,

İşgücünün ortalama eğitim seviyesinin düşük olmasıdır.


YIL 1975

Toplam İstihdam: 15.2 milyon

YIL 1990

Toplam İstihdam: 19.3 milyon

YIL 2000

Toplam İstihdam: 23 milyon

YIL 2023

Toplam İstihdam: 31 milyon


İstihdamın artıyor olması güzel tabi. Ancak ne tür bir istihdamın da geliştiğine bakmakta yarar bulunuyor.


İSTİHDAMDA SEKTÖREL DAĞILIM (%)


YIL 1975

TARIM 60

SANAYİ 19

HİZMETLER 22


YIL 1990

TARIM 46

SANAYİ 20

HİZMETLER 33


YIL 2000

TARIM 34

SANAYİ 24

HİZMETLER 40


YIL 2020

TARIM 16

SANAYİ 20.7

İNŞAAT 5.2

HİZMETLER 58.1


1975 yılında Türkiye'de toplam işgücü 15,2 milyonu bulmakta idi. Bu işgücünün % 60’a yakın bir bölümü tarım kesiminde, % 19’u sanayide, % 22 kadarı da hizmetler sektöründe istihdam ediliyordu.

1990 yılında toplam işgücü 19,3 milyon olmuştur. Tarımın payı % 46, Sanayinin payı % 20, hizmetlerin payı ise % 33 civarındadır.

2000 yılına gelindiğinde ise işgücünün % 34’ünün tarım olarak gerçekleştiği görülürken hizmetlerin payının % 40'a, sanayinin payının ise % 24’e çıktığı görülmüştür.

2020 yılında ise hizmet sektörünün % 58.1 ile zirve yaptığını inşaat sektörünün payının büyüdüğünü ve tarımın ise çok düşük bir düzeye gerilediğini görmek mümkün.




Sanayileşme sürecinde tarımın toplam katma değer içerisindeki oranı azalırken; kırsal nüfusta kentlere doğru kayarak tarım dışı işgücü arzında artışa sebep olmuştur. Bu durumda 2001 senesi gibi ekonomik krizin derinden hissedildiği zamanlarda istihdam üzerinde ciddi baskılar oluşturmuştur. 2001 krizinde bankacılık sektöründe yaşanan kriz neticesinde çok fazla beyaz yakalı işsiz ortaya çıkmış, yurtiçi talepte daralmalar yaşanmıştır.


Yıllardır, YÖK ve MEB ortak hareket etme ve karar alma konusunda işbirliği yapmak, hiç olmazsa ilişkide bulunmak konularında çekingen davranmıştır. Dahası, ortak hareket edilemediği için, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte sistem üzerindeki baskı azaltılamamıştır. Özellikle 1999 ve sonrasında alınan birçok kararda, yükseköğretime giriş sisteminde sıkça yapılan sistem değişikliklerinin ortaöğretim üzerindeki olumsuz etkileri öngörülememiş veya göz ardı edilmiştir.


Özetle söylemek gerekirse;

İstihdam için eğitim şarttır. Ancak daha kaliteli (üst) istihdam için eğitim ve yüksek eğitim son derece gereklidir. Çünkü istihdamın temeli eğitimdir. Eğitilmeyen bir işgücü ülkede emek yoğun bir yapıya dönüşmekten kendini kurtaramaz. Ancak küreselleşme ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak uluslararası alanda rekabet gücüne sahip olmanın tek yolu sermaye yoğun bir yapıya dönüşümün sağlanmasıdır. Bu da yalnızca ülkede eğitimli, nitelikli işgücünün yoğun olduğu bir durumda geçerli olabilmektedir. Türkiye’de ekonomik ve sosyal gelişimi sağlamak ve kalıcı bir yapıya dönüştürmenin en önemli koşulu, ülkenin demografik yapısına uygun bir eğitim reformu uygulanarak istihdam açığına cevap verecek nitelikte eğitilmiş bir işgücü yaratmaktır.




Eğitim, türü, seviyesi, süresi ve benzeri koşulları itibariyle farklı şekillerde verilebilir. Ancak alınan eğitimin kişisel koşullarla birleşmesine rağmen istihdamda yerini bulması, işin en zor yanıdır. Sorun da zaten tam bu noktadadır.


Eğitimli insanların işleri ile bire bir örtüşmeyen durumlarda, daha içe kapanık ve iş bulamama endişesi ile var olan işe ve ücrete razı olmak gibi bir tutuma girmeleri de garipsenmemelidir. Hayatın olağan akışı içinde bunlar bulunmaktadır.


Özetle, eğitim ile istihdam ilişkisi çok yakın ve yoğun bir ilişkidir. Çağımızda ve bundan da sonraki yıllarda eğitimsiz işgücünün toplam işgücündeki payı azalarak adeta yok olacaktır. Ya da istihdam kapasitesi eğitimli, hatta daha da ileri giderek iş konusuna ilişkin eğitimli kişiler arasında paylaşılacaktır. Bu da bir rekabet konsepti içinde en iyi eğitimi alanların istihdamda ilk tercihler olacağı şeklinde anlaşılmalıdır.


Yakın gelecekten başlayarak, bundan böyle en iyi şekilde meslek eğitimlerini, stajlarını tamamlamış en iyi öğrenciler (Bilhassa Beyaz Yakalı) tercih edilecektir. Burada bir diğer konu; uzmanlık ve az da olsa edinilen deneyimlerdir.


Örnek olarak; uzmanlık derken artık tercih, genel cerrahtan ziyade kalp damar cerrahisi mezunu bir doktor örneğindeki gibi konusunda daha da derinleştirerek bilgiyi özümsemiş, deneyimlemiş uzmanlardır. Bunu çoğaltmak mümkündür. Her muhasebeci iktisatçı değildir. Ya da her pilot havacıdır, ama her havacının pilot olması imkân dışıdır.


Özetle her meslekte birinci, ikinci ve diğer kategorilere ihtiyaç vardır. Bu ara katman üretimde istihdamın verimli kullanılması demektir, gereklidir. Ülkemizde işgücü istihdam ihtiyacının eğitimle ilişkilendirilerek ele alınması, işgücü istihdamına ilişkin ekonomik gelişmelerin dikkate alınarak eğitimin geliştirilmesi son derece önemlidir. Aksi halde verilen tüm çabalar boşa gitmektedir.



Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page